"İki mi? İlkini ne zaman gördün? Ayrıca ben yapmacıkmıyım bu mu diyorsun."

"Yaa sen herşeyi yanlış anlamak üzerine mi proglamlandın. Sana yapmacık demiyorum. Aksine sende çözemediğim bir doğallık var. Hiç lafını esirgemiyorsun. İçin dışın bir. Ama bir okadar da kapalı kutusun. Kısacası seni tam anlamıyla çözebilmiş değilim. Birincisinde bu gün restoran da Arya'nın yanında gülerken gördüm seni."

"Hmm. Anladım. Evet denizi seviyorum. Hem korkuyorum hem seviyorum."

"Nasıl yani?"

"Yaa baksana uçuz bucaksız. Dibi görünmeyen bir kuyu gibi ama eşsiz bir güzelliği var. Gece bile Ay'ın ışığıyla pırıl pırıl parlıyor. Sanki denize girdiğinde kaybolacakmışsın gibi ama girmezsende bu mucizeden mahrum kalıcakmışsın gibi. Güzelliğiyle büyülüyen, herkesi kendine çeken eşsiz birşey hemde ürkütücü."

"Senin gibi yani."

"hıı. Ne ne dedin?"

"Hiç. Hiç birşey demedim. Neyse daha Fazla konuşup büyüyü bozmayalım. Ve huzurun tadını çıkaralım."

Yüzüne baktığımda mahçup bir ifade vardı. Ben seni süründürürüm de neyse anı bozmıyım. Gülümseyip denize döndüm.

Biraz denizi seyretkten sonra sırt üstü uzanıp yıldızları izlemeye başladım. Rüzgarda beni taklit edip uzandı. Ben yıldızlara dalmışken bir an üzerimdeki bakışları fark edip soluma döndüm. Bir çift mavi gözle buluştu gözlerim. Sanki bu bir çift maviliğe çok anlam yüklemiş gibi bakıyordu.

Merak, huzur, tutku yansımıştı bakışlarına. Çok geçmeden kendini toparlayıp göz temasımızı kolartmak için uzandığı yerden kalkıp oturdu. Bende kalıp karşısına geçtim.
Bana neden böyle bakıyor bu adam. Ben kendi kendime düşünürken bana saçma birşey sordu.

"Buraktan hoşlanıyor'musun?"

Gerçekten çok saçma bir soru.

"Pardon anlayamadım."

"Anlamıycak birşey yok. Basit bir soru. Cevabıda basit, evet mi hayır mı?"

Gerçekten bunu mu merak ediyor bu adam. Yüzüne anlamsızca baktığımda...

"Yani Burak gayet yakışıklı. Özgüveni yerinde, Avukat, ne biliyim işte. Hem sende ona farklı bakıyorsun sanki. Eee onunda sana farklı baktığı aşikar. Hoşlandın mı ondan?"

"Ne saçmalıyorsun sen yaa. Birincisi yakışıklı olması beni ilgilendirmez. İkincisi özgüvenle ego arasında ince bir çizgi vardır. Kesinlikle Buraktaki ego. Üçüncüsü avukat diye boynuna atlıyacak halim yok. Ayrıca ben tiksindiğim herkese öyle bakarım. Yapışkan bir ego yığınından hoşlanacak kadar düşmedim. Onun bana nasıl baktığı da zerre umrumda değil. Son olarak tüm bunlar neden seni bu kadar ilgilendiriyor?"

"Yani sen sadece tiksindiklerine mi öyle bakıyorsun. Güzel o zaman benden tiksinmiyorsun."

Daha fazla dayanamayıp kocaman bir kahkağa patlattım. Bu adam beni delirticek. Ben ne diyorum bu ne anlıyor yaa. Allahımm beni neyle sınıyorsun yarabbim ya.

"Dalga mı geçiyorsun. O kadar şey söyledim. Sen sadece bunu mu anladın. Gerçekten şaka gibisin. Kötü bir şaka."

Bu saçmalığa daha fazla dayanamayıp oturduğum yerden kalkıp ilerlemeye başladım. Çok geçmeden peşime takıldı. Biraz hızlanıp yanıma geldi. Şu an yan yana kumsal kenarında yürüyoruz. Ne kadar da acınası bir durum benim için. Bu adamdan bir an önce kurtulmam lazım. Yoksa sayesinde sinir hastası olucam.

"Daha ne kadar peşimden geleceksin?"

"Peşinde değilim ki yanındayım."

Durup şaşırmış gibi yaparak elimi anlıma koydum. Sonra ellerimi yanaklarımda birleştirilerek.

"Hadi be gerçekten mi? Ben nasıl fark etmedim bunu yaa."

Ellerimi indirip derin bir nefes aldıktan sonra devam ettim.

"Seni beni delirtesin diye mi tuttular. Hayır yani öyleyse bilki şu an kendimi çok zor tutuyorum."

Hala yüzüme pişkin pişkin bakıyor yaa.

"Kendini tutmayı bırkmanı istesem. Yaparmısın."

"Emin ol bırakırsam bunu istediğine pişman olursun."

Yürümeye davam ettim. Bilin bakalım ne oldu. Evet. hala peşimden geliyor. Arsız ya. Sanki bu gün toplantıdaki kasıntı gitmiş yerine bu sevimsiz gelmiş. Kolumdan tutup beni durdurdu. Biraz kendine çekip belimden tuttu.

"Belki pişman olmak istiyorumdur."

Şu an aramızda çok az bir mesafe vardı. Gözleri dudaklarıma kaydığında kendimi toplayıp geri çekildim. Şu an nefesim o kadar düzensiz ki kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyor. Bu da ne demek. Bu saçmalık daha fazla uzamamalı.

Arkamı dönüp yoluma devam ettim. Hala elim ayağım titriyor. Sinirden ne yapıcağımı şaşırdım. Arkamdan bardağını duydum.

"Yarın pişman edersin artık beni."

Konu uzamasın diye duymamazlıktan gelip yoluma devam ettim. Sahilden uzaklaşınca ayakkabılarımı tekrar giyip eve doğru koşmaya başladım. Araya aradığında meşkule atıp hızımı arttırdım. Bildirim sesini duyunca durup baktım. Mesaj Aryadandı.

"Neredesin sen? En son Rüzgarla konuşuyordun bir anda ortadan kayboldun. Telefonunu niye açmıyorsun? Bişey mi oldu? İyi misin?"

Ardından bir mesaj daha.

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

(Medyadaki Rüzgar)

BENİM YAZGI'M Where stories live. Discover now