Bölüm 32: Cehennem-Anne

En başından başla
                                    

"Devam et." Tek kaşımı kaldırdım.

"Arc. Bu beden yüzde yüz dışarıda imal edilmiş. Bizim genetik haritalarımızla zerre alakası yok."

Bir anda yere yığılacağımı hissettim. Nasıl? Kim? Naziler bu kadar estetik çalışmazdı. Yahudiler de insan bedeniyle oynamaktan pek hazzetmezdi.

"Başka kolonilerden birinin imalatıdır?"

Kafasını salladı. "Hayır. Veri tabanına baktım. Yok."

"Kaçak?"

"Kaçak olmadığını biliyorsun."

Evet biliyorum. Kaçak olamaz.

Aklıma gelen en uzak fikri attım. Başka materyal kalmamıştı.

"Doğal mutasyon?"

Güldü. "James, kabullen. Biri bu örneği sıfırdan üretmiş. Yani-"

Tamamladım. "Yani dışarıda birileri var."

-İtalyan-

Bir yerden gelen telefon sesiyle uyandım. Telefon. Claire'ın cebinden.

Kütük gibi uyuyordu. Telefonu alıp kim olduğuna bakmadan açtım.

"Alo Claire?"

"Claire kütük gibi uyuyor. Ben Marie."

"Ha Marie. Bugün ortalarda pek olamayacağım. Tatilsiniz. Hatta git Edward'ı çağır. Görüşürüz." Telefonu suratıma kapattı.
Ne olduğunu merak etmediğimi söylersem yalan olur ama o kadar da umrumda değildi. Ayağa kalkıp antrenman odasına yürüdüm.

Uyumaktan sıkılmıştım zaten.

Antrenman odasına kısa zaman içinde vardım. İçerde Edward yanında kendine gayet benzeyen bir kadın, şınav çekiyordu. Yaklaştım.

"Edward Doktor bugün ortada yokmuş. Bırakabileceğini söyledi."

Adam ufak bir homurdanmadan sonra yere yığıldı. Kolları morarmıştı.

"Sen kimsin?" Yanındaki kadın hırladı.

"Marianne Julietta Corleone."

"Ha şu picin yeni köpeklerindensin." Ne? Oysa kibar davranıyordum.

Misilleme. "Aynı şu yerde yatan sevgilin gibi kancık."

"Ne dedin sen?" Ani bir hareketle ayağa kalkıp üzerime çullandı.

Karnına vurup nefesini kestikten sonra çenesine nokta atışı bir yumrukla yere geri serdim. Beden olarak iriydi ama kesinlikle dövüşçü değildi. "NE BOK YEMEYE ÇALIŞIYORSUN? YARDIM ETMEYE GELDİM BURAYA."

Kadının gözlerinden iki damla yaş süzüldü. "Özür dilerim."

"Bence de dilemelisin. Ama şu iti yatağına taşıdıktan sonra." Adamı tek hamleyle omzuma aldım. Ağır değildi, biraz uzundu o kadar. Ayakları yere sürtünüyordu.

Kadın da yerden kalkana kadar bekledim. Sonra koğuşa doğru yürüdüm.

-

Adamı yatağına attıktan sonra kadına döndüm. "Kimsin sen?"

Ama kadın bana dönmedi. Onun yerine adamı soymaya çalışarak konuştu. "Ellen Claws. Biyosibernetik mühendisi. Ve şu itin annesiyim." Acı acı güldü.

Demek o yüzden.

Kadın adamı soymaya çalışırken gayet zorlanıyordu. Artı kas gücüne ihtiyacı vardı. Ama benim kaslarım değil. O pis şeye dokunmayacaktım.

Ama seve seve dokunacak birini tanıyorum.

-Noire-

"Hope kalk"

Bayan Marie'nin sesiyle uyandım. Bayan Hope'u uyandırmaya çalışıyordu.

Yataktan kalktım. Gereksiz yere hareket etmemeyi sevmiyorum.

"Aaa Noire. Günaydın."

Başımla selamladım. Size de günaydın Bayan Marie.

Yavaşça insanların tuvalet dediği yere gittim. İhtiyaçlarını burada hallediyorlar. Aslında gayet güzel bir düşünce. Böylece etraf pislik olmaz.

İhtiyacımı giderdikten sonra temizliğimi de halledip musluğa doğru yürüdüm. Aslında bunları bilmemem gerekirdi ama biliyordum. Ama bu iyi.

Ellerimi yıkadıktan sonra aynaya baktım. Bu vücut çok güzeldi. Özellikle yüz kısmı. Kurtken aynada kendine gülümseyemiyordun mesela. Gülümsemek güzel birşey.

Kurt vücudum da güzeldi ama bu vücut daha güzel. Kurt vücudu pek temiz değil ve sadece koşabiliyorsun ve ısırabiliyorsun. İnsan vücudunun elleri var ve aynada kendine gülümseyebiliyorsun. Hem de arada sırada insanlar başını okşuyor.

Aynanın başında çok kalmıştım. İçeri geri döndüm.

Bayan Jessica ve Bayan Claire hala uyuyordu. Bayan Jessica'nın kırmızı saçları hoşuma gidiyordu, hem de bana nazikti. Bayan Claire ise çok güzeldi ve benimkiler gibi kulakları ve kuyruğu vardı. Acaba başını okşasam kızar mıydı.

Kızmazdı. Hem o da çok sevecen. Uyanınca başını okşayacağıma karar verdim. O zaman o da mutlu olurdu.

Bayan Hope ve Bayan Marie'nin kokuları da sahiple Bay Edward'ın yattığı odadan geliyordu. Kurt burnum gibi değildi ama hala biraz koku alabiliyordum. Sahip dünden önceki gün içtiğim şey gibi kokuyordu mesela. Ve biraz da kan.

Bay Edward'ın odasında yabancı bir koku daha vardı. Plastik ve çiçek gibi kokuyordu. Biraz da ter. Kötü biri olabilirdi. Ne olduğuna bakmak için içeri girdim.

Bay Edward uyuyordu. Sahibin yaptığı şeyden sonra herhalde. Sahip iyi biriydi ama dün çok korkutucuydu.

Yanında da annesi vardı. Tıpkı birbirlerine benziyorlardı. Annesi daha güzeldi. Bay Edward da güzeldi. Bayan Claire gibi değil ama. Bay Edward kendine has güzeldi.

Bayan Marie uzakta dikiliyordu. Bayan Hope ise Bay Edward'ın omuzlarını ovalıyordu. Harbi, Bay Edward'ın kolları ve omuzları çok yorgun görünüyorlardı.

"Günaydın Noire."

Başımla selamladım. Size de günaydın Bayan Hope.

"O kim?" Bay Edward'ın annesi sordu. Biraz mutsuz gibiydi.

"Ah, o Noire. Kurt araç pilotumuz."

Pilot ne bilmiyorum ama ben oyum. Elimi sallayarak selam verdim.

"Merhaba." Oğluna geri döndü. Üzülüyordu. Oğlu için. Benim hiç oğlum olmadı o yüzden pek anlayamıyorum ama olsaydı ben de üzülürdüm.

Yanına gidip başını okşadım. Mutsuz olmasın, o da mutlu olsun.

Ama daha çok mutsuz oldu. Niye ağlıyordu ki? Yanlış mı okşamıştım?

Ben de ağlamaya başladım. Niye mutsuz oluyordu. Ama ben mutlu olması için yapmıştım.

Elimi çektim. Belki o zaman mutlu olurdu.

"Hayır Noire senin yüzünden ağlamıyor. Sadece Edward için üzgün." Bayan Marie arkamdan konuştu. "Değil mi?"

"Öyle." Bayan Edward'ın Annesi bana bakıp gülümsedi. Ağlayarak.

Ben de gülümsemeye çalıştım. Ama aynı zamanda ağladığımdan az gülümsedim.

Bayan Marie bir daha konuştu. "İçeri gidip uyusana sen. Saat daha çok erken."

Dediğini yapmak için odaya geri döndüm.

İlk geldiğim zaman Bayan Jessica ile Bayan Claire beraber yatıyorlardı. Belki öyle daha mutlu oluyorlardır.

Bayan Claire'ın yanına gittim çünkü o daha ufaktı. Yanına yatıp sıkı sıkı sarıldım.

Evet böyle daha mutlu oluyormuşsun.

Bölüm 32 ve Noire. Noire bölümünü ben yazmadım. Yazan arkadaşın da çok selamı var. Öpüyor.

Neyse ne. İyi okumalar.

Proje E.D.E.N. [Son]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin