Sevmek seni en yücesiyle sevgilerin
Birlikte geçmiş, gelecek bütün çağları aşmak
Güzel olan sevmek seni
Tanrılar gibi Seninle Tanrılaşmak...Ümit Yaşar Oğuzcan, her gün seninle
2 sene sonra;
Fransa, bana yaşanılacak en ideal şehir olmuştu her zaman. Gözlerim hiçbir şeyi görmese dahi, sıcak havayı ve kuşların cıvıldaşan seslerini duyuyordum. Çocukluğumdan beri benim dünyam, her zaman karanlıktı. Hiç ışık, renk, görüntü yoktu. Her şeyi kendim hayal ederek yaşamıma devam ediyordum.
Doğuştan gelen bu halim beni üzse bile elden bir şeylerin gelmeyeceğini çok iyi anlamıştım. Çevremdeki kimse benimle oynamaz, sohbet etmek istemezdi. Çünkü hayatım yaşıtlarımdan çok daha farklı ilerliyordu. Benim ise tek arkadaşım derslerim ve kitaplarım olmuştu. Onlara sıkıca sarılıp, şimdiki konumumu elde etmiştim.
İyi bir doktor olmuş, okumuş, görgülü insanlarla tanışmıştım. Küçükken beni ezen cahil kesim varken, şimdiki insanlar bana hayranlık duyuyordu. Bu yüzden iyi ve güzel arkadaşlar edinmiştim. Üniversiteden mezun olduğum zaman, kendimi başka bir yerde hayal ediyordum. Bu alışmam için yeni bir döngü demekti lakin, bundan memnundum.
Küçük bir kasabaya gelmek isteme nedenim burdaki yoksul insanların da tedaviye ihtiyacı olmasıydı. Ordan buraya gelirken içimde oluşan o hafiflik, doğru yaptığıma işaretti. Kimlerle tanışacağım konusunda bir fikrim yoktu ama mutlu olacağımdan emindim. Yardımcım bana bir ev bile ayarlamıştı.
İlk geldiğim zaman burnuma dolan çeşit çeşit çiçek kokuları beni mest ederken, aşık olduğum manolya kokusuna mest olmuştum. Çiçekçinin evimin hemen yanında olması beni daha mutlu etmişti. Evime geçtiğimde her şeyi yerleştirmiş ve ilk işim evin konumunu ezberlemekti. Nereye oturmam, dokunmam, geçerken dikkatli olmam gerektiğine alışmaya çalışmıştım.
Daha sonra mahalleyi gezerken kıyafetimi diktirmem gereken bir terzi bulmak istiyordum. Yardımcım bir tane bulduğunu söyleyip beni indirdiğinde içimdeki o garip hisse engel olamamıştım. Tahta kapıyı açıp, içeriye doğru bir adım attığımda dikiş makinesinin sesleri beni gülümsetmişti. Ayrıca içerisi oldukça sıcaktı.
Muhattap olmam gereken kişiyle konuştuğum zaman sesindeki o tını, nedense daha çok heyecanlanmama neden olmuştu. Böylesine içime doluşan coşku, nefessiz kalmama sebepti. Onunla aramızda zamanla oluşan bağ, beni korkutsa dahi bana olan ilgisinin farkındaydım. Terzinin dokunuşları beni kendine çeken mükemmel bir histi.
Zamanla birbirimize olan hislerimizi açıkladığımız da ben mutluluktan bayılacak kıvamdaydım. Resmen balonun ortasında, delicesine dans ederken dudaklarıma kapanmasıyla karnım kasılmıştı. Onun beni sevmesi, sevebilmesi, hissetmesi... Mutluluktan uçmama neden oluyordu. Onun gibi birinin beni sevmesi mucizeydi...
Sonrasında olan her şey bizim kaderimiz olmuştu. Yaşadıklarımız, hayatımız derken işte şimdi burdaydım. Fransa da bir ağacın altında, güneş tepemdeyken, insanlar sohbet ederken tek başıma oturuyordum. Gözlerimin önünden geçen her şey beni mutlu eden küçük detaylardı. En güzel, özel anlar hala ben de saklı kalacaktı.
Ben bunları düşünürken yanağıma bırakılan tatlı bir öpücükle kendime gelmiştim. Seokjin, terzi, sevdiğim adam... Bana kocaman gülümserken, benim ona bakmama ihtimalim sıfırdı. Her şeyin en mükemmeli bu adamın gözlerinde saklıyken aksini düşünemiyordum. Ben de onun yanağına dudağımı bastırdığımda kıkırdamasını duymuştum.
"Seni çok özledim ben," çocuksu çıkan sesimle beraber saçlarımı okşadı ve alnıma uzun bir öpücük bıraktı. Onun da beni ne kadar özlediğini çok iyi biliyordum. Boynuma dudaklarını bastırıp, kokumu derince içine çektiğini hissettiğim an sıcacık hava da bile beni titretmişti. Ona daha çok sinip, göğsüne yavaşça kapanmıştım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Manolya ✓
Fanfiction"Ölü bir manolya." Yıl, 1950 Genç bir terzi, Görme engelli bir müşteri.