page: 01
"Ne sensiz, ne seninle.""Ne demek ayrılıyoruz?! Sen ne dediğinin farkında mısın?"
Rahatsız edici, hanımevladı yapısına sahip bir adamla çıkmıştım. Belki bir iki gece yatıp kalkmış, asıl zirveye onu çıkaran ben olmuşken, bencilliği de işe karışıp beni bunaltışına bir hafta dayanmıştım. Şimdi ise apartmanımın giriş kapısında elindeki siktiğim çiçeğiyle dikiliyor, ona bir gece daha verebilmem için seni seviyorum saçmalığını zırvalıyordu. Sikim-sonik takım elbisesi, sanki otuz altı yaşındaki karısını yemeğe çıkarıp hesabı ona ödetmek için cüzdanımı evde unuttum! numarasını yapıyordu.
Karşısında kimin olduğunu dahi bilmezken, böyle bir saçmalık yapması midemi kaldırıyordu.
"Junghee kapımdan siktir olup gitmezsen polisi arayacağım ve moruğun teki hanemi taciz ediyor bahanesiyle şikayetçi olacağım. İki dakikan var tatlım, topuklarını yağla!"
"Jeongguk dinle beni-" endişeli sesini siktir ederek telefonu yüzüne kapattım ve engelledim. Uğraşmak dahi istemediğim adamlardan biriydi Junghee.
"Ne yapıyorsun orada?" Sesine aşina olduğum, kalbimi büyük nasırlı ellerinde ezip oyun hamuru gibi şekiller veren, rüyalarımda ayaklarımı yerden kesip beni göklere çıkaran ve aniden yere çakılmama sebep olan sevgili, biricik hyung'um!
Elimdeki hamburger poşetini sallayıp mutfak masasına yöneldim. "Siparişi aldım." Gözlerimi onun üzerine çevirdiğimde baştan aşağıya titreyen bedenimi dizginlemek adına sandalyeye çöktüm. Çünkü o su damlacıklarının yavaşça dokunmak için tutuşan parmaklarımın yerine gezintiye çıkmasını kaldıramazdım. Ya da o ince belini saran kemeri ve pantolonu güzelleştiren teninin.
"Annem seni sordu, ben de ava çıktı dedim." Diye mırıldanarak yanıma geldi. Tam karşıma oturdu ve ıslak kahverengi saçlarını dağıtarak onun önüne koyduğum dört hamburger'den etli olana gömüldü.
"Ne av ama." Söylenerek kendim için sipariş ettiğim salatayı didikledim. Hayır, hayır, o karşımda böyle yemek yerken bu görüntüyü kaçıramazdım, özellikle oyanayan adem elması ve kalın boynunda ara sıra ortaya çıkan damarlarını. Kim Taehyung, paha biçilemez bir alfaydı.
"Yemeğini ye." Önündeki hamburgerler'den birini bana ittirerek kolasını açtı. Kollarında beliren ince şeritli damarları, kalın parmakları, dolgun kasları mideme yumruk yemişçesine kastırırken yemeğimi yememi mi istiyorsun hyung? Ah, hayır! Bu görüntü beni doyuruyor.
"O it sana bir şey mi yaptı?" İkinci hamburgerini açmadan önce gözlerime kaşlarını çatarak baktı. Aurasının tüm evi kapladığı yetmiyormuş gibi, ezberlediğim ıslak toprak kokusu tekrar çehreni sarıyordu. Ciğerlerim bayram edip daha fazlasını solumamak için zor duruyordu.
Sandalyede biraz kayarak ayaklarımı dizlerine yasladım. Gözlerindeki yumuşayan ifadeden cesaret alıp, iki ayağımı birden sağ dizinde birleştirip arkama yaslandım.
"Öyle bir şey olsaydı, sapını ağzına tıkardım." Bana bakmayı bırakıp açtığı ve bu sefer tavuklu olan hamburgerine gömüldü. Ayaklarım sıcacık üst baldırında dinlenirken, sadece bu küçük temaslarla ona dokunma düşüncesi bile aklımı çeliyordu ve dokunuyordum işte! Benim masum düşünceli sevgili hyung'um.
Senin hakkındaki düşüncelerimi bilseydin, bileklerimi yatağa zincirler odayı ateşe verirdin.
Ne demek istediğini gayet iyi anlamıştım, erkek avına çıkıyordum ve bir hafta geçmeden hepsini terk ediyordum. Çoğu zaman küçük saplı, bencil, paragöz ve hemen evlilik peşinde olan bir alfa buluyordum. Ama hiçbirinin ne kalbi güzeldi, ne de yatakta belini kullanışı. "Ve ne demek ava çıktım?" Muzip bir tebessümle gözlerimi dudaklarına odaklamamaya çalışıp en küçük parmağımdaki tırnağı kemirmeye başladım. Tanrı şahit, biraz daha böyle seksi olursa 7 yıllık dostluğumuz, benim azgın dudaklarımla çöpe gidecekti.
