"Mimarsın yani?" Genç adam oturdukları bankta bağdaş kurarak kapüşonunu iyice öne çekti. Hemen nehrin kenarında oturdukları için sert rüzgâr kendini daha çok hissettiriyordu.
"Henüz mezun olmadım ama son senem, yani evet diyebiliriz."
"Hiç üzerine oturmuyor." Alaylı gülüşüyle hemen sağında rahatça oturan Changbin'e baktı. Gözlerindeki yaramaz pırıltıları kendi kafasından uydurduğunu düşündü büyük olan. Şehrin uzun binalarının ardında artık sadece küçücük bir parçası görünen Güneş'in yarattığı bir yanılsamaydı.
"Diş hekimliği okuyorsun Seungmin, sence sana oturuyor mu?"
"Eh.." Kafasını hafifçe sağa sola yatırarak Güneş'in tamamen yok olmasını izledi "Haklısın ama tahmin edilesi olmak sıkıcı olurdu."
"Emin ol hiç sıkıcı değilsin o zaman." Büyükten gelen itirafla gözlerini kısarak sesli bir nefes gülüşü bırakmıştı "Sürprizlerle dolusun. Ne zaman ne yapacağın, ne diyeceğin belli olmuyor. Bir şey diyorsun öyle farklı anlamlara çıkıyor ki ortada sıkışıp kalıyorum. Hangi yolu seçip ona göre tepki versem diye akla karayı seçiyorum, içimde ufak bir savaş başlatıyorsun."
Küçüğün gözlerini kendi üzerinde hissediyordu. Sol elindeki üç parmağına gelişi güzel geçirdiği çelik yüzüklerine indirdi bakışlarını. Birini çevirirken konuşmasına devam etti "Seninle her bir araya geldiğimde farklı bir tarafını görüyorum sanki."
"Sen sürekli beni mi düşünüyorsun sen?"
Changbin gülerek başını sağa sola salladı "Bak yine aynısını yaptın." Siyah saçlıya dönerek birkaç saniye yüz ifadesini incelenmişti. Belki bir şey yakalamak için belki de öylesine bakmıştı işte "Şimdi ben buna evet desem dert, hayır desem dert..."
Seungmin derin ve sesli bir nefes vererek adamın kolunu kavradı ve kendine çekti. Kapüşonunun iplerini biraz çekiştirerek başını geniş omuza yaslamıştı "Kasma Changbin, çok düşünüyorsun. Cidden biraz salsan hayattan keyif aldığını göreceksin. Belli ki çok sevdiğin bir mesleğe sahip olacaksın, birkaç tane sevdiğin kişiyi hayatında tutacaksın. Senin için her şey güzel olacak işte zorlamanın alemi yok, gevşe biraz."
"Akışa bırak konulu bir nasihat miydi bu?"
"Henüz o kadar yaşlanmadım adamım ağır ol!" Kolunu kavramadığı eliyle ufak bir yumruk geçirmişti bacağına. Changbin kafasını arkaya atarak gülmüştü. Boş koluyla siyah beresini tutuyordu.
Oturdukları bankın az arkasında nehre paralel olarak geçen caddeden araba sesleri geliyordu. Yağmur dineli yarım saat olsa da kış aylarında olduklarından yerler henüz kurumamıştı. Tekerler ıslak asfalttan geçtikçe hışırtılı bir ses kulaklara doluyordu. Adım sesleri, cuma akşamı iş çıkış saati olduğunu kanıtlamak istercesine kendini yankılatıyordu tüm cadde boyunca.
Nehir rüzgârlı havanın etkisiyle hırçın dalgalarını yürüyüş yolunun az altına, bazen de ucuna vuruyordu. Kırmızı yolun nehir tarafı bu yüzden yer yer ıslaktı.
Seungmin başını kaldırmamıştı o omuzdan. İkisinin de gülüşü durmuştu az sonra. Öylece şehrin gürültüsünün arka fonda çaldığı ezgiyle karşılarındaki manzarayı izlediler. Changbin yüzünün az ötesinde yatan küçüğe baktı. Ne tuhaftı içinde hissettiği bu huzur...
Düşünmeden istediğini yaptı belki de ilk defa. Üzerinde bir kez bile düşünülmemiş bir şey yaptı: Etrafına sarınan ellerin arasından kolunu sıyırarak siyah saçlı olanı sardı. Seungmin'den herhangi bir tepki gelmeyince yüzündeki gülümsemeyle nehre döndü.
Birkaç saniye sonra küçük olan yerinde kıpırdanarak daha çok yerleşti geniş omzuna. Bir eliyle kendisine sarınan kola tutunup daha çok çekti kendine. Changbin yüzünde asılı kalan gülümsemeyle uzun binaların pencerelerinden sızan ışıklara bakıyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
21.45 | Seungbin✅
FanfictionChangbin haftanın beş günü 21.45 metrosundan inerek işe giderdi. Seungmin ise metro koridorunda gitarının kılıfını önüne koyup şarkı söylerdi. |Minific| Spotify Listesi: https://open.spotify.com/playlist/368RCk93pGNKloBUyjg6Ov?si=975aac441dbe4985 ©️...