- - -
11| Biz bazen balık olmaya çok kapılıyoruz,
Jimin'le öpüştüm. Jongsuk kasabada. Jimin'le öpüştüm. Arabada birlikte uyuduk. Jongsuk kasabada. Jimin'le öpüşütüm. Hoseok'un hiçbir şeyden haberi yok. Muhtarın arabası. Jimin'le öpüştüm. Jongsuk. Büyükannem. Yağmur. Öpücük. Derin bir öpücük. Çok derin bir öpücük. Jongsuk'u sikeyim. Metafor sigaraları da. Jimin'le öpüştüm.
"Siktir." Gözlerimi sımsıkı kapattığımda içimden yükselen anlamsız öfke yanımdaki arabanın tekerine tekme atmama neden olduğunda dudağıma sıkıştırdığım sigara geceden kalmaydı ve kesinlikle hiçbir ateş onu yakmamıştı. "Siktir, siktir, siktir." Bir tekme, bir tekme daha ve bir tekme daha.
Aklımı toparlayamıyordum. Aklımı toparlayamıyordum. Düşüncelerimi sıraya koymayı bile başaramıyordum.
Bir tekme daha.
Jimin'in kucağımda oturduğu tüm anları, alnını alnıma yasladığı, nefesinin yüzüme çarpmasını sağladığı, ensemdeki saçları sıkı sıkıya tuttuğu ve dilini damağıma değdirdiğinde çıkarttığı mırıltıları aklımdan silmeyi başarabilirsem eğer diğer sorunlarıma da vakit ayırabileceğimi düşünüyordum ama bu o kadar zordu ki... Jimin biraz ileride, gölgeye çekilmiş rahat koltukta uzanmış, elindeki derginin sayfalarını çevirmeye devam ederken bu ölüm gibiydi. Hatta ölümden daha beter olduğunu savunan bir tarafım da vardı. Bana inat olsun diye giydiğini düşündüğüm bol kısa şortuyla karşımda uzanırken nasıl hayatta kalabilirdim ki? Bununla nasıl baş edebilirdim?
Öpüşmemişiz gibi hayata devam etmek o kadar da kolay değildi.
Lanet olsun ki Jungkook o koltuğun önünde, yere oturmuş telefonundan son ses Trampoline açmışken ve her nakarat bana "Bekle, eğer yanıyorsam nasıl bu kadar derinden aşığım?" demeye devam ederken hiçbir şey benim için kolay değildi. Hiç değildi.
"Neyin var senin?"
Hoseok'un hemen arkamdan gelen sesi beni korkutmaktan başka bir işe yaradıysa bu da ayağımın acımaya başladığının farkındalığına varmamdı ki parmaklarımı güneşin altında durmaktan el yakacak dereceye gelen arabanın yüzeyine yasladığımı da aynı şekilde fark ettim. Durup ona döndüğüme ise olduğu yerde yüzünü buruşturmasının belirli nedenleri olduğuna emindim. Dışarıdan nasıl göründüğümü tahmin edemediğim kadar tahmin etmek de istemiyordum. Saçlarım günlük yıkamama alışkın olduğu için muhtemelen şu an yağlı ve hacimsiz görünüyordu, üzerimde Jimin'le hararetli bir öpüşmeden çıktıktan sonra arabada uyuduğumun kanıtı gibi ultra kırışık bir tişört vardı, hava sıcaktı ve ben sabahtan bu yana aynaya bakmamıştım bile çünkü Jimin markete girdikten sonra markete adım atmaya çekinmiştim gereksiz bir şekilde.
Dudaklarımın arasından sarkan sigarayı elime aldım.
"Neyim var benim?"
Hoseok yüzünü mümkünmüş gibi biraz daha buruşturdu ve yeterince net anlayayım diye olsa gerek eliyle arabanın arka tekerini işaret ederken "Yaklaşık on dakikadır kendi kendine konuşup araba tekeri tekmeliyorsun." dedi. "Kulağa pek normal gelmiyor."
"Ha-" Nefesimi tuttum. Onun gözlerinden kaçmaya çalışırken bir arabaya bir de ona baktım ama bu uzun sürmedi. Sonunda yere bıraktığım tornavidayı almak için eğilmişken "Bir şey yok ya," diye mırıldanmanın işe yarar bir yanı olduğuna inanmaya çalışıyordum. "Öyle klasik. Büyükannemle tartıştık biraz. O kadar."
"Ne zamandan beri büyükannenle tartışmak seni bu kadar etkiliyor?"
"Uhm, dünden beri mi? Bilmem. Etkiliyor işte." Tornavidaya baktım. Şu an buna ihtiyacım bile yoktu. Yapacak işimi bile hatırlamıyordum ki. Bunu düşünmüyordum bile. Yapacak işim var mıydı? Sadece- Bekle. "Hoseok!" Gözlerimi kocaman açıp ona baktım ki bu muhtemelen en yakın arkadaşımın benden biraz korkmasına ve şüphe duymasına yol açtı. "Eğilsene bi."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
louder than bombs : yoonmin
Fanfictionjimin kasabaya döndüğünde geride bıraktığından fazlasını bulacağını bilmiyordu