Çiçekli Pencere
7. Bölüm
Bir kutu düşünün. Bunu imgeleştirelim sonra. Bu bir ev olabilir, bir tabut olabilir. Bir hediye olabilir, acil durumda kullanılan bir vazo olabilir. Her nesnenin böyle farklı yönleri varsa hayatın da vardır belki. İçine ne koyacağımız, ne renge boyayacağımız, hangi imgeye boğacağımız hayal gücümüze kalmış. Hayal gücümüzü arafta bırakmayalım.
Bir, kii, üç dört. Dön. Bir, kii, üç dört. Dörtten sonra ne geliyordu?
Dakikalardır yerimde duramadan volta atıyordum. Dünden beri heyecanım dinmemişti. Bana hiç böyle söylenir mi? Bulutları ne zaman izleyeceğiz denir mi? Kendi kendime kalınca nefessiz kalıyorum işte.
BİR AN ÖNCE ve MÜMKÜNSE HER ZAMAN.
Bir de ne demişti bana? Çiçek Kız... İçimdeki saksılar ne alemde, tahmin ediyorsunuz değil mi? Saksılarımı umutlandırmamalısın çocuk.
"Şimdi ne olacak? Ne yapmam gerek?" Voltamı bitirip anneme seslendim, "Anne ben çıkıyorum!"
Anneme daha önce söylemiştim bir arkadaş daha edindiğimi. Henüz resmi bir buluşma veya tanışma olmasa da arkadaş olmuş sayılırdık. Değil mi? Bana Çiçek Kız dedi!
Binanın önündeki çiçekleri okşaya okşaya yürüdüm. Keşke çiçekler de beni okşasa. Bazen çiçekleri sularken dile gelsinler istiyorum, sanırım bu yüzden miyavlıyorum sokaktaki kedilere de.
Dalgınca onların sokağa geçmeden önce canım çikolata isteyince markete gitim, kasiyer Tuğba ile biraz sohbet ettikten sonra caddeye çıktım.
"Çiçek Kız!"
Hayal gibi gelen hitapla arkama döndüm, Enes motorunun üstünde bana bakıyordu. Kafasında bir basketbol şapkası vardı. Bütün dünya bizi bir araya getirmek istemiyor da ne?
"Ben de seni arıyordum." dedim hemen. Örgü çantamı elime aldım, ellerimin oynayacak bir şeyi olsun diye.
Gülecek gibi oldu, mimiklerini dikkatle izliyordum. "Bütün şehirde mi?"
"Bütün dünyada." Elimle caddeyi gösterdim, "Ama pasaportum olmadığı için buralara bakındım şimdilik."
Enes şapkasını önüne eğdi, güldüyse de göremedim. Motorunu park edip eliyle sol tarafı gösterdi, ben de oraya yürümeye başladım. Bizim sokakların tarafı değildi ama hiçbir tarafın önemi yoktu sadece gitmek isteyen bana.
"Hayatın düzenine akamayanlardanmışsın gibi geliyor. Yanılıyor muyum?"
Sorusuna soruyla karşılık verdim yan yana yürürken. "Kask takmaman kural ihlali olmuyor mu? Yoksa tehlikeye meydan okuyan bir yanın mı var?"
"Parka gitsek çocuklar bizim gibi başarısız yetişkinleri kovar mı dersin?"
"Yetişemediysek yetişkin sayılmayız, sorun olmaz."
Böylece yakınlardaki parka yürüdük. Enes'e dair merak ettiğim her şey o kadar fazlaydı ki aklım dopdoluydu. Anın muhteşemliğine odaklanamamaktan da korkuyordum. Acaba o hakkımda ne düşünüyordu? Olanları hiç garipsememiş gibiydi. Ya da çok güzel uyum sağlıyordu, fark edemiyordum. Ama uyum sağlama nezaketi bile inkara el vermeyecek kadar hoştu.
"Doğum günüm diye mi verdin o kağıdı?"
Birden gelen sorusu parka girdiğimizde şaşırttı beni. Neden verdim o kağıdı? Bunun cevabını ben biliyor muydum ki?
"Seninle bulutları izlemek istedim."
Kafamı kaldırıp baktım, dudaklarını büktü.
"Ne zaman?"
Ne zaman istemiştim... Onu gördüğümde. Onu odamın camından iki kere izlediğimi söylersem beni sapık sanabilirdi. Öyle miydim gerçekte?
"Seni ilk gördüğümde."
Gözlerini gözlerime indirdi, ki bunu pek nadir yapıyordu, sonra kaçırdı ve tebessüm etti. Tuhaf, diyordu bence içinden. Şimdiye kadar demeyen olmadı... Bana öyle bir şey söyleme ki senin yarı çapından uzağa savrulasım gelmesin.
"O zaman izleyelim."
Parkın girişinin yanındaki çimlere gidip oturdu, şapkasını çıkarmadan gökyüzüne kaldırdı kafasını. Ben de taşlı yolda ona bakmayı kesip yanına oturarak bacaklarımı sardım kollarımla.
"Daha önce bulutları izlemedim." diye itiraf etti, "Meğer bazen çiçek açıyorlarmış."
Sahiden de, bugün parça parçaydı gökyüzü. Beyaz beyaz, bahar gelince uçuşan hindiba yumakları gibi.
"Allah'ın intizamına bak, hayran olmamak mümkün değil."
Söylediğine kafa salladım; ağaç yapraklarının hışırtıları, dallarına konan serçelerin sesleri, salıncaktaki çocukların kıkırtıları, önümüzde çiçekli gökyüzü.
"Bazı şeylere gereğinden fazla önem verilirken çoğu güzellik ise arada kaynayıp gidiyor."
"Kaynatmadığımız için teşekkürler Çiçek Kız."
"Hayatın düzenine akabilenleri tanımla." dedim.
Derin bir nefes aldı. Benim bakışlarım sürekli ona kaysa da o hiç almıyordu bakışlarını yukarıdan.
"Sabah uyanıp, hiçbir şeye dikkat etmeden ve hiçbir soru sormadan, programlı bir robot gibi yaşayıp, gece hiçbir yalnızlık çekmeden uyuyakalanlar. Labirentin çıkmazlarında dolaşanlara dik dik bakanlar. Kendi kendiyle konuşana bile lakap takanlar... Kuyuya atılan taşı bir türlü çıkaramayıp, taşı atana beceriksiz diyenler."
Ah. Beni yeraltı sularına karşı iyi savun, demişti bir şair. Beni dünyadaki tüm elementlere karşı iyi savunur musun Bulut Çocuk, pasaportsuz?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çiçekli Pencere
RomanceBu hayatta herkesin bir çiçekli penceresi vardır, demişti biri. Siz de birinin çiçekli penceresisinizdir, eğer değilseniz de olacaksınızdır bir gün. Ben çiçekli penceremi bulmuştum.