8, ruj izi

4.4K 671 1.1K
                                    

- - -

8| Gloss'ta kalmış olsaydım seninle flörtleşirdim.

İnsan nerede doğabileceğini seçebilir mi? Ailesini? Maddi durumunu? Geleceğini?

İnsan kendisiyle ilgili herhangi bir şeye karar verebilir mi?

Çoktan yazılmış bir kadere inanıyorsa, belirli bir düzen için doğmuşsa ve yaşaması gerektiği kadar yaşayıp sonunda zamanı geldi diye ölecekse bu dünyanın asıl anlamı ne ki? Devam etme nedenimiz, ilerlememiz, ilerlememiz, durmaksızın ilerlememizin amacı ne? Biri benim adıma tüm senaryoyu yazıp yan karakterleri belirlediyse, olay örgüsünü tüm canlılara uyacak şekilde tasarlayıp önüme koyduysa ve benim ne zaman üzülüp ne zaman mutlu olacağım çoktan belirlenmişse neden burada olmak zorundaydım?

Neden bu sahnede doğaçlama oynayamıyorum?

Daegu'da doğup büyümeyi ben seçmemiştim. Maddi geliri çok yüksek olan, tüm şehrin dilinde dolanan bir ailede dünyaya gelmeyi de ben seçmemiştim. Geleceğimi belirlemek için çıktığım yolda başarısız olmak da hayalimde yoktu. Mutsuzluğa giden bir yolda koşmak isteyeceğim son şey bile değildi.

Ama bir şekilde buradaydım. Hayat beni Daegu'dan alıp önce Busan'a sonra Gloss adındaki bu küçük kasabaya sürüklerken fikrimi sormamıştı, bunun yerine bir saray yavrusu isteyip istemediğimi merak etmemişti. Elime harika bir iş imkanı verdikten sonra "Dilersen bir de kasabadaki benzinlikte bunun onda biri kadar maaş alacağın seçeneğin de var." dememişti. Komik olan buydu. Komik olan tam olarak buydu.

Gloss'ta mutsuz olduğumu savunmuyordum ya da Daegu'da kalsaydım daha mutlu olacağımı iddia etmiyordum ki büyük ihtimalle orada kalmak beni buradan çok daha fazla mutsuz edecekti.

Ben sadece homofobik bir ailede eş cinsel bir birey olarak doğmayı seçmediğimi öne sürüyordum. Hayalimin peşinden giderken ve bana bu imkanı sağlayacak bir babaya sahipken yönelimimden dolayı bir an sonunda kendimi kapı dışarı bulmayı benim tercih etmediğimi söylüyordum.

Neden böyle olmak zorunda diye düşünüyordum.

Gloss büyük değildi. Gloss, Daegu'daki malikanemizin yerleştirildiği arazi kadar gözükürdü gözüme. Kasabanın diğer ucuna vardığımda sanki babamın bahçedeki atölyesine yürümüşüm gibi hissederdim. Burası sanki eski evimin parçalara ayrılmış hali gibi gelirdi zaman zaman. Sadece beni eskisinden daha mutlu eden bir yanı vardı.

Kasabanın insanı cahil ve yobazdı. Burada aradığın şeyin sadece onda birini ancak bulabilirdin. Yazın sıcak kışın da soğuk geçerdi. Gençlerin ve orta yaşlıların belirli grupları olurdu ve ben çoğunu pek sevmezdim. İnsanlar mutlaka birilerinin dedikodusunu yapmak için an kollar ve onları gözlemlerdi. Kendi kendilerine çıkarımda bulunmak hobileri gibi bir şeydi ve birilerine karışmaya bayılırlardı.

Yani Gloss harika değildi. Değildi ama bu hali bile Daegu'dan daha iyiydi sanırım. Ya da benim tutunacak tek dalım buydu.

Bu yüzden bazen durup düşünürken ve hayatı, kaderi ve insanı sorgularken hassas bir teraziyi önüme koyup artıları ve eksileri toplamaya çalışırdım. Gloss hep kazanırdı ama içimde bir yan Daegu'da beni daha başarılı bir hayatın beklediğini söylerdi.

Hayalime ulaşıp ses mühendisi olduktan sonra çalışabileceğim şirketlerin listesi çıktığında ve bana ışıl ışıl parladığında şimdi bir benzin istasyonunda çalışıp kardeşimin okulunu zar zor ödeyişim yüzüme bir su gibi çarpıyor, her şeyden ölesiye nefret etmeme sebebiyet veriyordu.

louder than bombs : yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin