♖ RESİTAL 10 ♖

244K 17.8K 37.6K
                                    

Bir ışık yak bu satıra, aydınlansın sayfalar...

"Merhaba, Hisar Alatav."

Oydu.

O gece karşıma çıkan adam, tekrar karşımdaydı.

Tek bir farkla. Önceki hâlinden daha sinirliydi.

Karanlıktan korkma; karanlık kalmaktan kork, demişti Albay. Karanlığın korkutucu hissi tekrar bedenimi sararken, bildiğim tek bir şey vardı. Bu adamla karşılaştığımdan beri hiçbir şey eskisi gibi olmamıştı.

Ayağa kalktı ve bana doğru yaklaştı. Sakin bir tonda, "Ben de seni bekliyordum. Evdeki misafire hoş geldin deme kültürü sende yok sanırım," dedi. Tenim karıncalanıyor, sesinin tonu kalp atış larımı hızlandırıyordu.

"Ne zamandır buradasın sen?" diye sertçe sordum.

"Bir süredir," dediğinde yüzündeki ifade tenimin titremesine neden oldu.

"Beni görmezden gelip odana doğru koşman biraz saygısızlıktı." Tam karşımda durduğunda bana doğru üstten bir bakış attı.

"Asıl saygısızlık birinin evine izinsiz girmektir," dedim kısılan sesimle. "Hırsız gibi evime giren birine hoş geldin dememi beklemiyorsun, değil mi?"

Dudakları düz bir çizgi halini aldı. "Aslında bakarsan beklemiştim, sonuçta ne olursa olsun seni bulacağımı söylemiştim."

"Nasıl buldun beni?" diye sordum.

"Kurşunların," diye fısıldadı. Kurşun adres sormazdı, benim kurşunlarım adres verirdi. Gözlerinde ölümün emareleri vardı. "Ben de yaptığın vurgun sayesinde seni buldum. En son konuşmamızda cümlen yarıda kalmıştı, ölmeyip beni bulursan gibisinden bir şeyler diyordun. Devamını zevkle dinleyeceğim."

Elini omuzuma yerleştirip parmakları tenimden aşağıya akıp giderken bileğimden yakaladı ve kendine doğru çekti. "Ama öncesinde üç kurşununu sana geri vereyim."

Parmaklarımı açtı ve dövmeli elinde tuttuğu, HİS yazılı kurşunları avucuma bırakıp parmaklarımı geri kapattı. Elinin kuru sıcaklığı tenimi dağlarken karanlığın izin verdiği kadarıyla bakışlarımı bakışlarından ayırmadım.

"Bakışmaya devam edecek miyiz yoksa konuşmayı düşünüyor musun, Alatav?"

"Şu an karşımda kanlı canlı durman beni biraz afallattı," diye mırıldandım. Ağırlaşan kirpiklerim gördüklerime şahitlik ederken zorlanıyordu. "Mazur gör, her gün hortlak görmüyorum. Kalbinin atmadığına neredeyse emindim. Nabzın yok gibiydi. İmkânsızı başarmışsın."

Gözleri, gözlerimin içine meydan okurcasına baktı. "İmkânsız diye bir şey yoktur," dedi.

"Dakikalar saydım... Başında bekledim," dediğimde zihnim bana yardımcı olarak o karanlık geceye doğru ışık hızıyla yolculuk yaptı. Kalbine yediği üç kurşunun çıkışı yoktu. Bedenine bakmıştım, kalbi atmayana kadar yanında beklemiştim, kan akışının hızından dakikalar içinde ölmüş olması gerekiyordu. "Kalbin atmıyordu!"

Öldürücü sakinlikle, "Evet," derken sesi tok çıktı. "Beklediğini biliyorum. Elin, elimi tutuyordu ve sanırım başımda dua ediyordun çünkü anlamadığım şeyler fısıldayıp durdun." Alaycı bir tavırla gözlerimin içine baktı. "Öldükten sonra birinin arkamdan dua okuyacağını bilmek güzel, çok sevenim olduğu söylenemez. Ama sana henüz ölmeye niyetimin olmadığını söylemiştim."

BRONZ SERİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin