Blaise yine gecenin bir yarısı tuvalete kalktığında Draco, hafif uyuduğu için kendi kendisine lanet etti. Uykusunu alamadığında ya da zamansız uyanmak zorunda kaldığında oldukça huysuz oluyordu. Normalde oldukça nazik olmasına rağmen bu huyunu bir türlü değiştiremiyordu. Bu yüzden kısık bakan gözleriyle Blaise'i kısaca süzdükten sonra oflayarak yastığı başının üstüne bastırdı.
Esmer tenli büyücü, arkadaşını yine uyandırdığının bilinciyle mahçup bir şekilde dudağını dişledi. "Özür dilerim, sabah kızarsın, şimdi uyu." Draco, yastığın altında söylene söylene tekrar uyuyakalırken Blaise odalarındaki banyoya girmiş, kapıyı da arkasından kilitlemişti.
Sifon sesiyle sarışını rahatsız etmemek için sessizlik büyüsü yapmayı da ihmal etmemişti.
Draco tam derin uykuya geçiş yapacaktı ki, içinin yabancı bir hisle gıcıklandığını hissetti. Gözlerini aniden açtı ve yattığı yerde doğruldu. Yan odadaki Pansy'nin kedisi Blair'ın çığlık atar gibi miyavlaması kulaklarını tırmaladı. Yatağının aniden sallanması korkuyla çığlık atmasına sebep oldu. "Blaise! Bir şey oluyor!"
Az önce yatağının sallanmasından korkan Draco, gözünün takıldığı şeyle bütün renginin attığını hissetti. Büyük bir çatırtı duydu, üstündeki tavanın alçıları yere döküldü. Odasını Kara Göl'den ayıran camın üstündeki çatlağın ilerlediğini gördü.
Hemen ayağa fırlayıp Pansy'le odalarını ayıran duvarı yumrukladı. Oda hala deli gibi sallanıyordu ama o panik halinde etrafta koşuşturuyordu. "Pansy!"
Avize hemen dibine düşüp paramparça olduğunda tekrar çığlık attı. Odanın öbür yanına kaçarak banyonun kapısını yumruklamaya başladı. "Blaise! Lütfen!"
O andan sonra her şey çok hızlı gelişmişti. Draco ilk önce bütün zindanların çığlıklarla inlediğini duydu. Hemen ardından büyük bir patlama sesi, sonrası uğultu. Tonlarca ağırlıkta su barındıran Kara Göl'le aralarındaki cam gürültüyle patlamış, saniyesini doldurmadan bütün odayı tazyikli su doldurmuş, Draco'yu sertçe tavana yapıştırmıştı. Kafasını tavana çarptığından mıydı yoksa nefes almayı unuttuğundan mı emin değildi ama bilinci bir anlığına kapanmıştı. Gözlerini geri açtığında en yakın arkadaşıyla kaldığı odanın tamamen sular altında kaldığını gördü. Kapıya doğru ilerlemeye çalıştı. Asası nerdeydi bilmiyordu ama zaten ağzını açıp tek kelime edemezdi. Büyü yapamazdı. Boğulurdu.
Kapıyı zorladı, başı zonkluyordu. Gölün belki de yüzlerce metre altındalardı. Basınç farkından beyin kanaması geçirip ölmesine ne kadar kalmıştı? Draco ölmek istemiyordu. Daha yapmak istediği bir dolu şey vardı. Şimdi gitmek kabul edilemezdi, bir Malfoy'a da yakışmazdı.
Draco kapıyı üçüncü kez zorlayamadan kendinden geçmişti. Bedeni odasının tavanına yapışık bir haldeydi. Nefesi dudaklarından ve burnundan kaçmaya başlamıştı. O sırada odasının kapısı büyük bir patlamayla açıldı.
Severus Snape, yüzündeki kabarcık büyüsüyle hızla vaftiz oğlunun yanına ilerledi ve aynı büyüyü ona da yaptı. Ne var ki Draco nefes alıyor gibi durmuyordu. Snape çocuğu belinden kavradığı gibi patlayan camdan dışarı süzüldü ve Kara Göl'ün yüzeyine doğru yüzmeye başladı.
Hayatta kalan yedinci sınıf Slytherin'ler de bina başkanları gibi kabarcık büyüsü yapmış, oda oda gezip buldukları bütün öğrencilere aynı büyüyü uygulamışlardı. Bazı öğrenciler maalesef çoktan Kara Göl'ün derinliklerinde süzülmeye başlamışlardı. Camlar patlayınca odanın içine savrulan çok az kişi vardı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dynasty || Drarry Fan Fiction
Fanfiction[Tamamlandı] 13 Ocak 1995 tarihinde İskoçya merkezli büyük bir deprem bütün Birleşik Krallığı sarsmıştı. Mugglelar dünya gündemini takip ettikleri için depreme hazırlıklılardı ama deprem kuşağında olmayan büyücüler onları neyin vurduğunu bile anlama...