final' umutlar ve yıldız tozları serpilmiş hikaye

Start from the beginning
                                    

Bu dönem sarışınım avuçları arasındaki umutlarla beni beklemeye devam etmişti, ona yanıt vermek ne kadar zor olursa olsun merakımı körüklemişti.

Umutlara dokunmak ya da onlara sahip olmak nasıl hissettiriyordu?

Sorumun yanıtını jisung'un avuçları arasındakilerden değilde bir gece öptüğüm dudaklardan almıştım. Dudaklarımı onun dudaklarına bastırdığım an çarpan kalbimle demiştim:

Umut, insanı yeniden var ediyordu.

Uzun uzun anlattığıma aldırış etmeyin, hala onlar konusunda tecrübeli sayılmam ama bana onlarla yaşamayı öğreten sevgilime sahibim. Ne zaman umutların hissini unutacak gibi olsam yaklaşıp kelebekler bırakıyorum dudaklarına. Kelebeklerin ömrü kısadır diye vazgeçmiyorum üstelik, hangisi jisung'un dudaklarında silikleşse yenilerini konduruyorum oraya.

Jisung'un dudakları, benim yalnız olmadığım ve kelebeklerin hiç ölmediği bir yer.

"Gülümse."

Başımı salladım ve gözlerim kısılıncaya dek gülümsedim.

Jisung bana ait fotoğrafı çektikten sonra kameradan çıkan polaridi aldı ve birkaç defa havada salladı.

Üzerinde beyaz tonlarda bir gömlek ve gömleğinin üzerinde de açık kahve tonlarda bir süveter vardı. Bol kumaş pantolonu süveterinden daha koyu renk bir kahverengiydi ve başında beret tipi siyah bir şapka vardı. Sarı renk detaylarını konversleri ve alnına dökülen tutamlarıyla sağlamıştı.

Güneşin en parlak ışıkları yüzüne düştüğünden tek gözünü kapatarak fotoğrafa bakmıştı ve bu hali beni gülümsetmişti.

"Nasıl çıktı?" diye sorup yanına adımladığımda o kısmış olduğu gözleriyle fotoğrafa bakıyordu.

"Ucubenin teki gibi." deyip güldüğünde ise gözlerimi devirmiştim.

Aklınca geçmişimize parmak basıp benden intikamını alıyordu ancak tüm bunlar artık moralimi bozmayı bırakmıştı. Jisung'la geçmişimizin kırıklarını bize batacak ufacık bir parça bile bırakmadan toplamıştık. Artık bizim hikayemizde kanatları kırık hiçbir detay kalmamıştı, dönüp baktığımızda her şeye gülüp geçebiliyorduk.

Tam karşısında durup bedenine düşen güneşi kestiğimde dudaklarını fotoğrafın içindeki bana bastırmıştı ve bunu oldukça yavaş, sanki fotoğrafta bile olsa beni incitmekten korkar gibi narince yapmıştı.

"Artık kelebekleri olan bir ucube." diye mırıldanıp fotoğrafı cebine koyduğunda ise gözlerinin içine bakıyordum. Onu nereye koyacağını biliyordum, jisung ile yakın zamanda bir köşe oluşturmuştuk. Yurt odamızın bir duvarını zarflar, fotoğraflar ve şimdiye kadar ki tüm anılarımızı misafir eden bir alana dönüştürmüştük. Ayrıca karanlıktan uzak kalması için orayı sarı ışıklarla aydınlatmıştık ve dostlarımızın fotoğraflarını da bu köşeye ekleyerek çok daha anlamlı bir alan olmasını sağlamıştık. Böylece oraya renk veren tek aşk bizim değildi, orası rengarenk bir dünya olmuştu. Jisung ile bizim sarı renkteki öykümüz, hyunjin ile seungmin'in mavi renkteki öyküleri ve son olarak changbin ile felix'in yeşil renkteki öyküleri konuk olmuştu. Jeongin'in daha çocuksu portakal çiçekleri kokan turuncuları ve chan hyung'un beyaz rengiyle bir bütün olmuştu sanki. Ve evet chan hyung beyazdı, kimsenin üzerine lekeler bırakamadığı tertemiz, saf bir beyazdı.

i'll make you my lover ♡ ¸. • *ᴍɪɴꜱᴜɴɢWhere stories live. Discover now