Kor denizden o gül dudağın, 7

537 83 216
                                        

Öptüğü piyano narin parmakların
Kızıl akşamda ışılbışıl yanıyor,
Ve çok eski, ince, tatlı bir şarkının
Hafif kanat vuruşları dolanıyor
Ve odasında korkuyla salınıyor,
O teni burcu burcu kokan kadının.

Nenin nesidir bu beşik ki aniden
Garip bedenimi nazlı nazlı sallar?
Söyleyin nedir istediğiniz benden?
Tenimde dolanan garip ve inceden,
Ve ey uzaklaştıkça ölen şarkılar
Aralık pencerelerde can çekişen?

Paul Verlaine, Öptüğü piyano

Soğuk geçen gecenin ardından evime giren doktor sayesinde ısınmıştı içim. Kalbim delicesine atıyor, midemi bulandıracak kadar hoşnutsuz bir bulantı geçiriyordum. Evime geldi, kahvemden içti ve yatağıma oturdu. Buram buram kokan o yoğun manolya kokusu yastığıma sinerken, kapalı gözlerini uyurken izlemek ayrı bir his veriyordu yüreğime.

Narin parmaklarını yastığıma bırakmış, kuş misali süzülmüştü üzerine. Saçları yastığıma değiyor, nefesi yorganımın ucunda hayat bulurken, onu uzaktan izlemek beni biraz burkmuştu. Yavaşça parmağımı yüzüne doğru havalandırdım ve yumuşak, tüy gibi olan tenine, ateş gibi yanan yaralı parmaklarımı değdirdim.

Alevdi; alev alev yanıyordu teni ve bu beni dehşet bir arzu denizinde boğuyor, kurtulmak için çırpınan bedenimin gereksiz çabasını yüzeye vuruyordu. Doktordan kurtulmak istemiyordum. Sakin bir şekilde gözlerinin üzerinde gezdirdim parmaklarımı. Şu an yatağımda huzurla uyurken, yanına kıvrılmış olmam bile büyük bir hazineydi benim için.

Sıcak nefesi yüzüme çarpıyor, güzelliği beni delirtecek kadar gerçek geliyordu gözüme. Ona dokunuyordum, onun teninde geziyordum ve şu an bir hayal gibi dumanlaşıp gitmiyor oluşuna deliriyordum. Gerçekten zihnimin bana büyük bir oyunu gibi geliyordu doktor, o kadar imkansız ve can yakıcı bir gerçekti benim için varlığı.

Parmak uçlarımı dudaklarına doğru ilerlettim ve korkarak okşamaya başladım. Özellikle dudak kıvrımları insanın aklını başından alacak türdendi. Kendimi kaybetmişcesine yüzünü severken, uykulu sesini duymamla yutkundum. "Günaydın terzi," tahrişli sesi parmağımın tam dudaklarının üzerinde kalmasına neden olmuştu.

Titreyen parmak uçlarımla beraber durduğumda hafifçe gerildi dudakları, gülümsüyordu. "Halbuki yüzümü görebiliyorsun," neden böyle dediğini anladığımda utançla çektim ellerimi. "Özür dilerim efendim, ben sadece" yavaşça uzanan eliyle yatağı yoklayarak omzumu buldu. Güzelce kavradı ve biraz okşadı.

"Sorun değil terzi, ben de seni merak ediyorum." Cümlesini tamamlamasıyla beraber boğazıma büyük bir yumru oturdu. Dehşet bir sancı beynimi yoklarken korkmaması için kendimi oldukça sıkıyordum. Beni merak ediyor oluşu içimdeki birçok duyguyu tazelese bile yüzümdeki yarayı hissetsin istemiyordum. Beni çirkin yapan hiçbir şeyden haberi olmamalıydı.

"Normal bir insanım, merak edilecek hiçbir yönüm yok." Büyük bir tedirginlikle yüzünü incelerken kaşları çatıldı, dudakları hafif toplandı. "Buna sen mi karar veriyorsun? Ayrıca sen benim yüzüme dokundun ben neden senin yüzüne dokunamıyorum?" Haklıydı ama yapamazdım, bana dokunursa onu bir daha nasıl bırakabilirdim?

Tenime değen ellerinin sıcaklığını her yerde deli divane ararken, ya onu bulamazsam ne halde olurdum? "Kalkalım artık hyung, işlerimiz var ikimizin de." Sıkıntılı bir nefes bıraktığında ortamıza, elimi yanağına doğru hafifçe götürdüm ve tersiyle yavaş yavaş okşadım. Uysallaşana kadar, devam ettim buna. İlk başta şaşırsa bile, bir şey demedi.

Manolya ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin