48. Sessiz, Soğuk ve Sevimsiz..

1.4K 138 159
                                    

      İkinci şans gibi, belki ikinci bahar dedikleri ama asla aynı ve ilk gibi değil. Bir şeylerin değiştiğinden şüphem yok. Aynada baktığım yüz değişmemişti fakat gözlerimin aynı bakmadığı gün gibi ortadaydı. Canımın yandığı yerden güçlenmiştim, biraz böyle hissediyordum. Biricik hayatımın ikinci kısmında gökyüzüne giden yolu dert eden kızı gömmüş olarak bulunuyordum. Acımasız kalplerin karşısında onların acımasızlığına yakışır şekilde durmaya hazırdım. Bu hazırlığımda onları övmeyi istemezdim ama payları büyüktü. Korkularımla yüzleşmiştim belki de, papatyamdan ayrı geçen her saniye bir korkuyu yenmemi sağlamıştı. Biliyorum, o günlerin içindeyken böyle hissetmemiştim. Umudum hep vardı ama bir yanım kahrolmuştu. Perişan bir halde mutsuzluğuma ağlamıştım. Fakat gözyaşları, cıvıl cıvıl çiçekli elbisem ve kocaman gülümsememle yürüyeceğim yolu temizliyormuş meğer, şimdi daha iyi anlıyordum. Hocanın sesi özgür olduğumuzu mırıldanınca iç çekerek sıyrıldım düşüncelerimden ve yavaşça kitabımı çantama attım. İzel ve Damla, ders sonrası daha çokça başında olduğumuz kısa film için küçük bir toplantı yapmamızı söylemişlerdi ama onları kırmadan, bugünlük bensiz olacaklarına ikna ettim.

Harika bir duygu değil miydi, kanından canından olmayan insanların en az kanından canından olanlar kadar senin için endişeleniyor olmaları? İzel, Damla, Kerem ve Aytekin... En mutlu günümde gülüşlerime ortak oldukları gibi, en çelimsiz zamanlarımı bile benimle birlikte kucaklamış ve atlatabilmem için ellerinden geleni yapmışlardı. Şimdi teselli bekleyen ya da buna ihtiyaç duyan Alaca yoktu. Henüz bundan emin olamıyorlardı farkındaydım ama memleketimin üzerine öyle bir sihir değmişti ki, tek bir saniye için dahi olsa aciz veya çaresiz hissetmiyordum; çoğu zaman.

Kızları geride bırakmış okuldan çıkmak üzere yürüyordum. Gideceğim adres belliydi, adımlarımda tereddüt yoktu ama Aytekin'in tereddütleri vardı belli ki, acele ile gelmişti yanıma ve "Ben de geleyim" dedi.

"Aytek sorun yok, gerçekten söylüyorum."

"Ama çok düşünceli görünüyorsun. Kaç gündür doğru düzgün bir şey konuşmadık bile. Akın'a gidiyorsun şimdi, biliyorum ve yalnız olmanı istemiyorum"

Tebessümle yaklaşıp yanaklarından öptüm. Onu ikna edeceğimi bildiği içindi herhalde yüzüne yerleşen çaresiz gülümsemesi ve başını yukarı aşağı sallarken "Aradığımda telefonu aç bari" diye sitem etti. "Açarım..."

Turnikelere yakın bir yerde bekliyor olan Osman, göz göze geldiğimizde birkaç adım yaklaştı ve "Gidiyor muyuz?" diye sordu. Bakışlarımda aradığı yanıtı bulamayınca, "Eve gitmiyor muyuz?" deyip etrafı kontrol etti.

"Biraz işlerim var benim bugün Osman. Sen takılsan sonra mahalle girişinde buluşsak?"

"Olmaz. Yaşananları biliyorsun. Ya başına bir şey gelirse, ben Sencer'e nasıl hesap veririm o zaman?"

"Gelmeyecek başıma bir şey Osman. Dikkatli olacağım."

"Alaca olmaz. O kansız hâlâ dışarıda bir yerlerde ve zarar vermek için fırsat kolluyor"

"Osman... Akın'a gideceğim."

"Akın mı!? Ne Akın'ı Alaca! Akın'a gittiğin için oldu olanlar zaten anlayamıyor musun bunu?"

"O pisliğin istediği gibi olmayacak. Onun keyfine göre yaşamayacağım ben Osman. Akın benim yüzümden berbat bir halde! Anlattım sana, biliyorsun neler olduğunu! Ben şimdi Akın'a sırtımı nasıl dönebilirim söyler misin!?"

"Sırtını dönme Alaca, ama biraz daha sık dişini. Hepimiz için, en azından o kansız yakalanana kadar!"

"Gideceğim Osman. Korkmuyorum. Ben artık hiçbir şeyden korkmuyorum, korkmak istemiyorum."

ALACAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin