Önüme konan nikah defterini imzalarken hayatımda yeni bir sayfanın açıldığını hissediyordum sanki. Evet hayatım bundan sonra tamamen değişiyordu, yeni bir başlangıç yapıyordum.
Nikahımız kıyıldıktan ve memur defteri elime verdikten sonra az sayıda konukla birlikte ayağa kalktık hepimiz. Gözüm bir dakika kadar elimde tuttuğum mor kapaklı defterde oyalandı. Sonra ise yanımda bir dağ gibi dikilmiş olan kocama döndüm. Ona kocam demek bile içimin tuhaf olmasına, kendimi daha güvende hissetmeme sebep olmuştu.Nikah memuru 'gelini öpebilirsiniz.'dedikten sonra Alparslan başını bana doğru çevirip güzel bir gülümseme bahşetti. Ardından uzanıp alnımın kenarına tüy gibi bir öpücük bıraktı. Birkaç saniye gözlerimi kapatarak öpücüğünün keyfini çıkardım. Ama tabi etrafımızdaki kalabalıkla bu çok mümkün değildi.
Dudakları benden ayrılınca büyük nasırlı eli benim elimi avucunun içine aldı.
Sıcacık eline daha sıkı yapıştım o an.Aileler sıra sıra bizi tebrik edip ikimize de ufak tefek takılar taktılar. Yeni aldığımız beyaz elbisenin üzerine takılmış parlayan altınlara baktım. Bu kadar şey takılmasını beklemiyordum ne yalan söyleyeyim. Hiç beklemediğim ablam ve eniştem bile üzerime bir altın iliştirmişlerdi.
Akrabalar bitince Alparslan'ın asker arkadaşları topluca yanımıza doğru geldiler. Alparslan onların geldiğini görünce tuttuğu elimi bırakıp hepsine sıkı sıkıya sarıldı. Sarışın bir asker ise kucağında ona yapışmış Hazal'ı tutuyordu sıkı sıkıya. Hazal ise çocuğun saçlarını çekiştirip oynayıp duruyordu.
İleri atılıp kucağından almak isteyince Hazal gelmek istemeyip adamın boynuna sarıldı.
Çocuk sırıtarak onun kollarını sarıp sarmaladı."Yenge bu kız bana aşık olmuş, ilerde benimle evlenecekmiş öyle diyor."
Bana bakan Hazal'a baktım hayretle.
"Kızım! Ayıp hiç denir mi öyle şey."Omuz silkti huysuzca.
"Banane. Evleneceğim ben Meteyle." Böylece çocuğun isminin Mete olduğunu da öğrenmiş oldum. Benim yaşlarımdaydı sanırım.Alparslan beni yeniden yanına çekip elimi tutunca ona baktım.
"Mete eminim baş eder Hazalla...Bak seni arkadaşlarımla tanıştıracağım."Önümde aynı Alparslan gibi sıralanan devlere baktım hayretle. Bir tek kumral bir çocuk vardı, o diğerlerinden biraz daha kısa boyluydu. Benim kadardı neredeyse.
"Ömer, Mehmet, Sadi, Bekir, Serhat, Deniz...O da Mete işte."
Hepsiyle gülümseyerek tokalaştım. Belli ki çok yakınlardı.
"Memnun olduk yenge."dediler birer birer.
Onlar yenge diyince kendimi bir tuhaf hissettim yeniden. Birilerinin yengesi olmayalı uzun zaman olmuştu."Bu adamları sürekli göreceksin, şimdiden alışmaya bak."dedi Alparslan. "Sürekli kapımı aşındırırlar."
Ne kadar söylenmişse de onları çok sevdiği anlaşılabiliyordu.Mehmet dediği çocuk alınmış gibi yaptı.
"Komutanım aşkolsun sana be. İyiki birkaç kere kahvaltıya geldik sana.""Birkaç kere mi? Oğlum bütün rızkımı yiyip bitirdiniz lan."dedi cevaben Alparslan. Onların yanındayken bir başka olmuştu sanki. Daha rahat, daha kendini bulmuş gibiydi.
Sohbet muhabbet sonrası Alparslan onlara birliğe ne zaman döneceklerini sordu.
İçlerinden ismi Serhat olan çocuk kolundaki saate baktı. "Uçağa iki saatimiz kalmış. Şimdi çıksak ancak yetişiriz.""İyi. Şimdi akşama burda bir yemek vereceğiz ama ona kalamıyorsunuz madem oraya geldiğimde ödeşiriz."
Bizde zaten ertesi sabah yola çıkacaktık hemen. Alparslan istersem burda biraz daha kalabileceğimizi yada tatile biryerlere gidebileceğimizi söylemişti ama ben istememiştim. Bir an önce düzenimizi kurmak, her şeyi yoluna koymak istiyordum.
