Aynada üstümü başımı kontrol ederken son derece huzursuzdum. Yabancı insanlarla iletişim kurmak konusunda oldukça kötüydüm. Ama şu birkaç gün içinde bu durumu çok yaşamıştım. Şimdi de Alparslan'ın ailesiyle tanışmak üzere evlerine gidecektim. Tabi gidene kadar stresten ölmezsem.
Alparslan dün bizi eve bıraktıktan sonra hemen akşamına beni aramış ve ertesi gün beni ailesiyle tanıştırmak için akşam yemeğine davet etmişti. Önce anneme söyleyip babama iletmesini istemiştim tabi. Akşam dışarda olacağım için bir sorun çıkarmasını istemezdim.
O da olumsuz cevap vermeyince Alparslan'ı arayıp gelebileceğimi söyledim. Babam sanırım rahatsız olmak bir yana sonunda beni evden postalayacağı için oldukça memnundu.Telefonum çalınca yatağın üzerine attığım telefonu elime aldım hemen. Alparslan.
"Alo?"
"Ben geldim aşağıdayım. Seni bekliyorum."dedi karizmatik sesiyle.
"Hemen iniyorum."
Telefonu kapatıp yatağın üzerindeki çantamın içine koydum. Ceketimi de giyindikten sonra çantamı boynumdan geçirdim.
Kendimi şöyle tekrar bir süzdüm.
Bu sefer dizlerimin biraz üzerinde bol bir siyah etek tercih etmiştim. Annem ısrar etmişti bunu giyinmem için ama iyi de olmuştu gerçekten. Üstüne de eteğimin içine tıkıştırdığım asker yeşili bir gömlek tercih etmiştim. Güzel olmuştum bence.Odamdan çıkıp anneme hoşçakal dedikten sonra kendimi dışarı attım. Babam ve Hazal salonda oturuyorlardı, onlara görünmeden kaçmayı başarabilmiştim şükür. Ama tabi önceden o akşam evde olmayacağımı Hazal'a açıklamıştım. Yeni boyama kitabı aldığımdan o an pek sesini çıkarmamıştı bana.
Omzumda çantam, bir elimde de bugün Hazal için boyama kitabı almaya gitmişken Timur ve Oğuz için de aldığım boyalar ve defterler vardı. Ayrıca annemin ısrarıyla bir de tatlı almıştım.
Dış kapıyı çekip dışarı adımlayınca tıpkı dünkü gibi beni arabanın dışında bekleyen Alparslan'ı gördüm. Yine simsiyah giyinmiş halde karşımdaydı. Artık onun kıyafetlerine de alışmıştım galiba.
Benim geldiğimi duyunca postallarının ucunda eziyet ettiği taşı bırakıp bana döndü hemen. Yine onun tarafından uzun uzun süzüldüm. Birinin ona insanlara bu kadar dik dik bakmamayı öğretmesi gerekiyordu. Belki bir gün bunu söyleyebilecek kadar cesarete sahip olabilirsem ben söylerdim.
Yanına varana kadar eteğin açıkta bıraktığı bacaklarımda da oyalanan gözler en son benim mavi gözlerimi buldu. Bakışlarının etkisiyle dizlerim titrer gibi oldu sanki.Yanına varınca tebessüm ettim.
"Merhaba."Uzanıp yanağıma geçenki gibi ufak bir buse bıraktı. Yine müthiş kokusunu duyumsadım.
"Merhaba. Nasılsın?""İyiyim teşekkür ederim. Sen?"
"Oldukça...Kurt gibi acıktım yalnızca."
Böyle bir cümle beklemediğimden kaşlarım havaya kalktı.Benim ifademi görmüş olacak ki açıklamaya girişti hemen.
"Annemler sabahtan beri sen geleceksin diye hazırlığa giriştiler de bana bir lokma yemek veren olmadı. Açlıktan öleceğim birazdan."dedi masumca.Onun itirafı istemsizce kıkırdamama sebep oldu. İfadesi küçük bir oğlan çocuğuna benziyordu aç olduğunu söylerken. O da beni gülümsetmeyi başarınca kendiyle gurur duyar gibi gülümsedi. Sonra ise bakışları gülümseyen dudaklarımda oyalanınca gülümsemem hemen silindi. İşaret parmağımla saçlarımı kaşıdım ne yapacağımı bilemeyerek.
"Gidelim mi o halde?"dedim aceleyle.
"Gidelim."
Bana yine kapımı açıp ardından kendi de koltuğa yerleşti. Arabayı çalıştırıp yola koyulurken bana kısa bir bakış attı. Ben de ona döndüm hemen.
