SIR / Bölüm 5

22.4K 1.6K 170
                                    

Başımın ağrısıyla gözlerimi araladım. Hunter aşağı kayarak kafasını koltuğa yaslamış, bense kucağında sızmıştım. Şakaklarımı ovalayarak doğruldum. Bacağım geçmişti ama bu seferde başım ağrımaya başlamıştı. Yeşil duvar saatine göz gezdirdim. Gözlerimi kısarak görüşümün netleşmesini bekledim. Odaklanınca saatin on biri geçtiğini gördüm. Yanlış olmalıydı. Altı gibi buraya gelip, olanları Hunter'a anlatmıştım. Birkaç bira içtikten sonra sızmıştım herhalde. Ayağa kalkmaya yeltendiğimde yerdeki şişelere çarparak sendeledim. Şişeler birbirine çarparak ses yapınca Hunter da kendine gelerek gerildi. Ağzım açık kalmış bir şekilde yerdeki şişeleri saymaya başladım. Sekiz mi? Kaç tane içmiştik ki? Ve görmediğim şişeler de var mıydı? Çoğunu Hunter'ın içmişti muhtemelen. Öyle olmalıydı, sonuçta onun bünyesi daha dayanıklıydı.

Hunter esneyerek, "Ayakta ne yapıyorsun?" dedi.

"Hunter! Tam olarak kaç tane içtik?"

Boğazı benimle aynı derecede kurumuş olmalıydı ki yutkunarak dudaklarını ıslattı. "Saymadım, neden?"

"Saat on ikiye geliyor, lütfen yanlış olduğunu söyle!"

Birkaç saniye içinde kendine gelmiş gibi aniden kalkarak saate baktı. "Ne?" Kahretsin. O da en az benim kadar şaşırmıştı. Yani saat doğruydu. Aceleyle kalkıp pantolonumu aramaya başladım. Kafam gerçek anlamda yerinde değildi. "Pantolonum nerede?"

Biraz düşündü. "Banyoda olmalı." Hızla koridoru geçerek banyoya girdim. Siyah pantolonum bacağı kan içinde yerde duruyordu. Bununla eve gitmem mümkün değildi. Hunter'da arkamdan gelerek kapıdan başını uzattı. "Kahretsin." Pantolonu belinden tutarak kendimden uzaklaştırdım.

"Böyle gitmen sorun olur mu?" diyerek üzerimdeki mavi eşofmanı işaret etti.

"Şu an eve gitmem sorun zaten." Söylenerek salona geçtim. Spor ayakkabımın birini giyerek diğeri için koltuğun altına baktım ama hiçbir yerde yoktu. Sehpanın altına eğilmiştim ki, turuncu saçlı çocuk! Kafamda yolumu bulamıyordum. Daha kötü bir hafta sonu olabilir miydi?

Hunter koşarak salona gelip elindeki siyah hırkayı bana uzattı. Atletimin üzerine hızla giyerek düğmelerini ilikledim. Telefonumu ve araba anahtarlarımı sehpadan alarak eşofmanın cebine yerleştirdim.

"Ayakkabının teki nerede?" Hunter kafası karışmış bir şekilde beni süzüyordu.

"Çocuklardan kaçarken düştü." Oflayarak girişteki dolaptan beyaz spor ayakkabılarını çıkarıp kapının yanına koydu.

"Teşekkürler." deyip ayağımdakini çıkarıp kapıya giderek verdiği ayakkabıları giydim.

"Anahtarları ver, ben kullanırım." Ona dönerek zorla gülümsemeye çalıştım.

"Ben hallederim, her şey için teşekkürler." Başıyla onaylayıp sıkıca bana sarıldı.

"Dikkatli ol." Muzipçe gülümsedi.

Bacağıma rağmen koşarak merdivenlerden indim. Sargı işe yaramıştı. Artık her an kopacakmış gibi hissetmiyordum. Daha iki gün önce böyle bir hata yapmıştım ve bu sefer babamın beni asla affetmeyeceğini biliyordum. İsteksizce arabayı çalıştırarak eve sürmeye başladım. İçtiğim onca biranın etkisinin geçmesi beni rahatlatmıştı ama beni asıl endişelendiren saatlerce içerek ne konuştuğumuzdu. Belki bana sakladığı her şeyi anlatmıştı fakat ben hatırlamıyordum. Bu düşünceyi kafamdan atarak içinde bulunduğum duruma yöneldim. Hunter'ın evi bizimkine on beş dakikalık mesafedeydi. Hemen gelmem beni kötü hissettirmişti çünkü olası bir kavgaya hazır değildim. Arabayı garajın önüne çekerek indim. Tahmin ettiğim gibi ışıklar açıktı. Kapıya yürüyerek anahtarı cebimden çıkardım. Babam aniden kapıyı açarak geri sendelememe sebep oldu.

SIR (1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin