#Bölümü yorumlarıyla yanımda olan RabbeYolAl 'a ithaf etmek istiyorum. Keyifli okumalarr
-sör karpuz#Çiçekli Pencere
2. Bölüm
Oldum olası en büyük rakiplerimden biriydi zaman, ondan kaçmazken bile beni kovalardı. Küçük bir çocukken bile dünyaya yetemiyorum sanırdım bu yüzden. Küçük bir çocukken bile bana yetmezdi dünya.
Büyüdüğümü, anneme söyleyeceğim bir şey varmış da, unutmuşum gibi hisseder olduğumda anladım. Dünya anneye de söyleyeceğim birkaç şey vardı da
unutmuştum hızla koşarken.Kendimi bir yarış atı gibi hissediyordum,
koşuyolu olmayan bir dünyada yaşayan. Böyle duymuştum bir kitaptan galiba.
Üstelik şahittim, ne kadar merhamet edilirse edilsin, vurulmasına da kimse karşı çıkmazdı koşamayan atların.Hem ben emindim ki, bir yarış atı olarak yaratılsam sahiden, bir tane bile koşuyolu olmayacaktı bu koca dünyada.
Bir kuş olsam, uçanlara deli diyecekti normal olan herkes. Fermanlar asılacaktı ağaçlara:
Uçanların kellesi tez elden vurula!Dünyanın dönüş hızı ve zamana dair ve dahil ve her şey, benim ayak uyduramamam için vardı, bundan da emindim kuş olduğum kadar.
Ters yöne koşan bir deney faresi anlardı her şeyden ve benden. Ancak zaman peşimi bıraktığım zaman, yetişecektim hayata ve insanlara. Düz gitmeyi öğrendiğimde, uçmaktan vazgeçtiğimde veyahut artık bakmadığımda aynaya...
"... Çiçek de ne yapsın, mezun oldu işte geçen sene."
Adım geçince biraz silkelendim, bedenen bulunduğum ortama dönmeye çalıştım. Annem büyük amcamın sorduğu soruyu cevaplıyordu. Dedemlere gelmiştik ve ben kendimden yaşça büyüklerin olduğu çoğu ortamda olduğu gibi, dışımdan gülümsemek suretiyle düşüncelerimde kayboluvermiştim.
"Memurluk? Atanmadı mı?"
Büyük amcam biraz sinirli biridir ya da hep öyle görünmeyi seven biridir, ikisi arasındaki farkı bilmiyorum. Atanmama ihtimalime çok kızmış gibiydi.
"Olmadı amca, kısmet değilmiş."
Annem benim adıma gerekli cevapları verirken ben de sessizce çayımı içtim. Acaba telefonumu çıkarıp sanal alemlere akmak için yanlış bir an mı olur?
"Ne düşünüyorsun peki kızım?"
Büyük yengem soruyu doğrudan bana sorduğunda artık iş başa düşmüştü, bununla birlikte telefona bakma hayali de yalan olmuştu.
"Eve gidince ne resim yapsam diye."
Cevabım birkaçını güldürdü, kimisi de garipsedi. Beni tanıyan herkes için her zamanki Çiçek'tim.
"Âlem bu kız."
Duymaktan yorulduğum bir sıfat daha. Âlem olmak. Espri yaptığımı düşünen büyükler genelde böyle söyler.
Onlar başka konulara geçerken ben ne resim yapacağımı buldum. Aslında bulunur gibi değildi, hep orada bir yerdeydi. Belki de resim çizmeyi en başından beri bu yüzden seviyordum, belki de tam da bu yüzden öğrenmiştim. Kalbimi resmetmek için.
Eve geldiğimizde çok yorgundum tüm hayattan, oldukça hızlı biçimde pijamalarımı giyip kenarıma çekildim. İyi ki abim evli diye düşündüm, o da ayrıyeten yorardı yoksa. Zaten babam televizyon izlemekten kalan tüm fırsatlarında emirler yağdırıyor yeterince.
Pencerenin önüne kucağıma aldığım resim kağıdım, kalemim ve koskocaman hevesimle geçtim.
"Ben buradayken çıkar mısınız lütfen?"
Adabı muaşeret için "siz" hitabını kullanmış değilim, aynı zamanda aya da seslendim. Hesaplamalarıma göre bu gece dolunay olacak ve dolunay bu saatlerde tam olarak onun evinin üstünde olur. Böyle bir manzara kaçırılır mı hiç? Ay dede bile kaçırmamışken üstelik.
Bekledim, bekledim. Ay dede ay dede yolculuk nereye, diye şarkı söyledim beklerken, ay bana cevap vermedi ama yükseldi olması gereken yere. Galiba Yaratıcısına olan hürmeti benim saçma şarkımdan daha kıymetli olduğu için.
Elimdeki kalemi sabırsızca oynatıyordum dakikalardır. Kim bilir, belki de günler geçmişti ben aynı yere bakarken. Geçse farkına varabilir miydim sanki, neden olmasın?
"Doğ artık."
Mümkün görünmeyen bir şey oldu: Kendi kendime söylenişimle açıldı cam. Sanki kırk haramilerin mağarasının şifresini bulmuştum. Altın, gümüş, pırlanta. Zümrüt, sedef, yakutla. Eşdeğer bir yüz doğdu çünkü.
Dolunay kadar beyaz saçları gecenin lacivertinde parladı. Yine dirseklerini cam kenarına koydu, sigarasını kibarca yaktı ve dudaklarına götürdü.
O zalim sevgiliden aldığı buseler canını acıtmıyor mudur? Ciğerlerine giden bu nikotin yumakları geçtiği yolu simsiyah yapmıyor mudur? Bu kadar beyaz birine o karalar hiç yakışır mı?
Aşağıya bakıyordu hep, üzgün, tedirgin, kızgın, ya da bunların hepsi birdendi. Neden yukarıya bakmıyordu hiç? Dolunayı görse belki mutluluğu hatırlardı.
Bak, dolunay hiç unutmuyor görevini. Bak, gece senin gölgende kaldı. Bak, o renksiz yüzünde doğacak gülümseme kim bilir kaç gökkuşağını ağlatırdı.
Nefeslerinin arasında ince elleri bileklerinden kırılacak gibi bükülüp, sigarayı aşağıya düşürecek gibi oluyordu. Ne düşünüyordu öyle soluk? Ne diliyordu dünyadan da bükülüyordu eli?
Sigarası küçücük kalana kadar orada durdu, kokusu bana gelmiş gibi soluk borum tıkanmıştı, içmesin istedim. Aynı anda da korktum. O zaman nasıl görecektim onu?
"İçmesin yine de. Ya öksürük tutarsa?"
Evet, bu onu son kez görüşüm bile olsa, çekmemeliydi ondan bir nefes daha. Ben geri kalan bütün sonuçlara razı olurdum.
Elindeki, saçlarıyla aynı renk sigara artık içilemeyecek kadar tükenmiş olacak ki, hafifçe doğruldu ve içeriye çekildi. Çöpünü aşağıya atmadı elbette, çiçekli bir pencereye layık olacak şekilde.
Önüme döndüğümde bembeyaz bir kağıt bana bakıyordu hala. Dolunayı da görmemiştim. Onu ve dolunayı aynı karede çizmek istemiştim oysa. Ama şimdi aklımda ne ay, ne de onun yüzü vardı.
Ne gergin yüzünü, ne bana dönmeyen kızarmış gözlerini, ne de zarif kemiklerini hatırlıyordum.
Gözlerimi kapattım. Yalnızca saçları vardı gözümün önünde. Yenilgiyi kabullenip kalemi bıraktığım kağıttan daha beyaz saçları.
Doğum ve ölüm, ikisi de beyaz demişti biri. Doğum ve ölüm, ikisi de beyaz.
Kivinin en tatlı yeri de beyaz. Yılın ilk yağan o leziz karı da beyaz.
Ama artık en çok o beyazdı.🍉🍉🍉
Ne dersiniz, Çiçek'i sevdiniz mi? :')

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çiçekli Pencere
RomanceBu hayatta herkesin bir çiçekli penceresi vardır, demişti biri. Siz de birinin çiçekli penceresisinizdir, eğer değilseniz de olacaksınızdır bir gün. Ben çiçekli penceremi bulmuştum.