47-Kül Mü Olsun?

1.3K 162 132
                                    

     Yüzüme çarpan ılık rüzgar, dev alevlerin ortasında kalmış memleketime iyi geliyordu. Fakat kül olmaktan kurtarır mıydı emin değildim. Çünkü yangın dinmiyordu. İnce ince, sinsi bir şekilde her yana dağılıyordu ve ne varsa içine çekiyordu. Tüm bu kayıplarım sırasındaki en kıymetli şey ise manzaramdı. Dakikalardır kutu gibi küçücük olan balkonda oturuyorduk ve ikimizin de ağzından tek kelime çıkmış değildi. Eh, konuşmanın binbir çeşit yolu vardır aslında; ağzım açılmazken, gözlerim bir dakika olsun susmamıştı. Ellerindeki yara izlerine ağlamışlardı önce. Boynunun belli yerlerine yerleşmiş yara izlerine dev ağıtlar indirmişti ve sıra yüzüne geldiğinde ağıtları ince bir sızıya dönüşüp her bir damlası memleketime süzülen yaşlar bırakmıştı. Kaçıncı sigarasını içiyordu bilmiyorum. Bu defa müdahale edememek inciticiydi ama çektiği her nefeste sigaranın dumanına karışıyordu sanki ruhum ve dudaklarına çekilip her yanına süzülüyormuş gibi hissetmek teselli veriyordu. Didik didik edip savaştığı yeri bulmayı, nereden saldırıyorlarsa tam orada durup var gücümle karşılık vermek istiyordum her yanına süzüldükçe. Garip, kendimden geçiyordum ama bu duygu asla bitsin istemiyordum.

Söndürdüğü sigara sonrası kısa saçlarına dokunarak ayağa kalktı ve ''Geç oldu'' dedi. Buruk bir tebessümle kalktım ben de ve kaçırdığı mavilerinin tam karşısına dikilerek, ''Gidecek olan kim?'' diye karşılık verdim.

Kaçıp duran maviler, bir anda gözlerimi bulduğunda yüzüne çok sevdiğim o şapşal ifadesi yerleşmişti fakat cimri davranmıştı sakallarına sihirler karışmış sevgilim. O şapşal yanına doymama müsaade etmeden kaşlarını çattı ve ''Anlamadım?'' deyip yeniden kaçıştı güzelleri.

''Gitmeyeceğim Akın. Abime mesaj attım bile. Burada kalacağım.''

''Saçmalama. Taksi çağıracağım şimdi.''

İçeri geçmesine izin vermedim, anında kaldırdım kollarımı iki yana ve kapıdan çıkmasına engel oldum. Eh, kaşlarını iyice çatmıştı tabi böyle yaptığım için ama korkmuyordum ki zaten korkayım diye böyle yaptığını düşünmüyordum. Kendince zırhını kuşanıyordu bu çatık kaşları ile ama kuşandığı zırhında bir şey eksikti, beni alt edemiyordu.

Minik adımlarla zaten azıcık olan mesafemizi kapatarak ellerimi kaldırıp sakallarına karıştım. Geri çekilecek gibi olduğu o küçük kıpırtısını görmezden gelmiştim, iyice yaklaşmıştım utancımı bir kenara bırakarak ve parmak uçlarıma yükseldim. Delicesine kaçırdığı mavilerini ne yana çevirirse kafamı usulca o yöne doğru yatırdım. Herhalde en aptal halimle duruyordum karşısında; hem çok kızgın hem çok aşık... Ama ona ne olduğunu öğrenmediğim sürece bu iki duygunun arasında sıkışmaya devam edecektim ve ne tamamen kızgın ne de tamamen aşık olacaktım. Bir şeyi çok iyi biliyordum aslında; öğreneceklerimden sonra baskın duygum her ne olursa olsun onun yanına mutlaka aşık yanımı da koyacaktım ve bu sihirlerle süslü sakallardan uzak durmak istemeyecektim.

''Yapma şunu.''

''Gözlerime bakar mısın?''

''Alaca.. Bırak hadi tamam.''

''Gözlerim?''

Sanatçının insan insanı böyle sever mi dediği yerdeydim, hatta tam ortasındaydım. Gözlerimi bulduğu anda ise o yerin kendisine dönüşmüştüm ve şapşal bir gülümseme ile iç çekerek ''Kahve yapayım mı bize? Var mı kahve?'' diye fısıldadım. Nasıl da göz kırpıyordu şapşal ifadesi, yolu biliyordu, sarı yüzüne yerleşmesi an meselesiydi ama inatçı papatyam bir türlü fırsat vermiyordu çok sevdiğim yanına.

Yavaşça sakallarını seven ellerimi tutup yüzünden çekti. Yutkunmuştu geri çekilirken, gizlediği sersem ifadesiyle dakikalardır oturduğu sandalyeye bakmıştı ve yeniden oturduğunda ''Var'' dedi dağınık biçimde. Allah biliyor ya, kocaman öpücükler eşliğinde yanına oturup sabaha kadar sevmek istiyordum onu ama benim tek yapabildiğim şey, ''Yapayım da geleyim o zaman'' deyip mutfağa geçmek oldu. Aslında ev bir artı bir, küçücük bir evdi. Mutfak dediğim yer aynı zaman da salon oluyordu ve kutu gibi olan balkonunu görmeye devam edebiliyordum. Tezgahta durmuş kahveyi pişirirken, ensesine aldığı elleri ve eğdiği başı sonrası yere bakan Akın'ın haline içim gitmişti. Onu sıkıştırmak mutlu etmiyordu beni ama nasıl gidebilirdim ki? Ya gittiğim an o a giderse ve beni yine koca bir bilinmezlikle baş başa bırakırsa? Çünkü dudaklarının gerisine sakladıklarının farkındaydım, onları açık etmemek için kendisini de saklamak istiyor gibiydi ve ben bu ihtimali göze alamayacak kadar yanmıştım.

ALACAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin