KUŞLAR

632 56 21
                                    

Çukur sokaklarında bir adam yürüyordu. Nereye gittiğini bilmeden, bir amacı olmadan yürüyordu. Gittiği yerin bir önemi yoktu. Zaten buraya kendisi için gelmemişti. Onun için gelmişti. Hayatındaki en önemli şey için... Bütün yeminlerini bozmuştu, kurallarını çiğnemişti, sözlerini unutmuştu.

Çukur sokaklarında bir adam yürüyordu. Adımları sarsak ve korkar gibiydi. Gözlerinden yaşlar akıyordu. Hali haraptı; sanki savaştan çıkmıştı. Üstü kandı ve kanlar yere damlıyordu. Yürüdüğü yolda onu görenler sadece bakıyor ve daha sonra yol veriyorlardı. Kimse neden bu halde olduğunu; Çukur'a nasıl geldiğini sormuyordu. Soramıyordu.

Ellerinden akan kanlar onun değildi. Kucağında taşıdığı kızındı. Adam başını eğdi ve kıza baktı. Nefes alıp almadığı belli değildi. Güzel yüzü bembeyazdı, damarları gözüküyordu. Gözleri sanki derin bir uykudaymış gibi kapalıydı. Başını adamın göğsüne yaslamıştı. Hiçbir tepki vermiyor ve hareket etmiyordu. Bir ölüden farksızdı.

Adam Çukur sokaklarında yürüdü, yürüdü, yürüdü...

Adam Çukur sokaklarında yürüdü, yürüdü, yürüdü

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

3 Gün Önce

Yanımda oturan Akının elini tuttum ve yüzüme bakmasını sağladım. Dünden beri kasvetli düşüncelerin arasında kaybolmuştu. Artık durması lazımdı. Kendine gelmeli ve rahatlamalıydı. Bütün gününü iş ile geçiriyordu ve artık kendine zarar verecek dereceye gelmişti. Bir türlü Egemen Barlas'ın zayıf yönünü bulamıyordu. Bu yüzden Pars'ın peşine düşmüştü. Geçmişini deşiyordu ve sanırım bir şeyler bulmuştu. Bu konuda yardım etmek için çabalıyordum ama pek işe yaradığım söylenemezdi.

Akının gözleri yüzümden dolaştı ve en sonunda gözlerimin içine bakarak gülümsedi. Yorgun bir hali vardı. Günlerdir koşturup duruyordu. Onun için üzüldüğümü hissettim. Bu olaylara bulaşmayı o istememişti. Hiçbirimiz istememiştik... Saçma sapan bir durum yüzünden başımıza gelmeyen kalmamıştı ve şimdi evden çok uzaktaydık. Evimiz... Çukur bizi özlemiş miydi? Hala güvenli miydi? Peki Koçovalılar... Akın'ı affedebilecekler miydi? Bütün bu cevaplar ruhumu sıkıyordu. Bunalıyordum.

Çaresizce Akın'a sarıldım. Bütün bu belalardan nasıl çıkacağımızı bilmiyordum ama şimdi pes edemezdik. Sonuna yaklaştığımızı hissediyordum. Birlikte bu savaştan kurtulacaktık. Ona sarılırken gözlerimi kapattım ve bahçeden gelen rahatlatıcı kuş seslerini dinledim. Ormanlık bir alanda olduğumuz için doğayla birlikteydik. Az uzaktaki ağaçta sallanan salıncağa baktım. Ilık esen rüzgar onu da sallıyordu.

Salıncak sallandı, sallandı ve en sonunda durdu. Gözlerimi ayırmadan izlemeye devam ettim. O salıncağı Cansu için babası kurmuştu. En azından o öyle söylemişti. Cansu evde oturuyordu, Pars uyanmıştı ama odada hapisti ve biz bahçede oturuyorduk. Durumun komikliğine kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum. Parsın burada ne işi vardı ki?! Biz onu neden kaçırmıştık? Ona karşılık dayısından ne isteyecektik ki? Katili mi yoksa direkt kendisini mi? Zaten katil kendisiydi.

MetrukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin