❄️KOKU -PART 2-

39K 3.4K 1.7K
                                    

▏₰ Yazar

Girişi sürüye açılmış alem uğursuzluğun emareleriyle taçlandırılmıştı. Işık günahkarların yuvasını terk etmişti. Bir bir sırtını dönenlerin aksine karanlık her zaman yoldaşları olarak kalmıştı. Öteki aleme ayak basanların zihnine sevimsiz bir lanet inerdi. Lanet, dört ana rotayı çarpıklaştırıp yön duygusunu tamamen işlevsiz hale getiriyordu. Buraya girmek kolay, çıkmaksa zordu. Yerli halk yaradılıştan toprakların sahibi olsa da sürgünle cezalandırılan çoğu hükümlü de buraya atılmaktaydı. Burunlarına dolan metalik koku algılarında tek bir kelimeyi çağrıştırıyordu, kan. Bölge aydınlık taraftaki ortamla karşılaştırılamazdı bile. Zira sulh asla var olmamıştı. Alemdeki güç dengesi yalnızca kuvvetten oluşuyordu. Zayıfa söz hakkı katiyen verilmiyor, yaşamak için kaçmaktan başka çare bırakılmıyordu. 

Aksi halde ıssızlıkla kargılı bu cehennem çukurunda nasıl eğleneceklerdi?

İlk nefesi öteki alemde alanlara kıyasla sonradan gelenlerin yüzde doksanı bir süre sonra çıldırarak, intihar ediyordu. Kendi alanlarının tehlikelerle dolu olduklarını tecrübelerinden bilseler de burası bambaşkaydı. Ölümün diri nefesi bazen yoklardı lakin şuanda resmen enselerine yapışmıştı. Ürperti hissi hiç geçmiyordu. Ayrılmayanların tutulduğu listede ölümün ismi de yazılıydı. Mekan birçok ülkeden fazla geniş arazi içeriyor olsa da özgürlük kavramı geçersiz sayılıyordu. Çünkü burası hapishaneydi, kemikten yapılma parmaklıkları olan koca bir kafesti. 

Koşarken çıkardıkları nefes sesleri boş alanda aksediyordu. Ayaklarının bastıkları toprak yüzyıllar önce can vermişçesine kapkaraydı. Ne ekin, ne de mahsul çıkarılabilirdi. Etraflarında rastladıkları ağaçlar inen yıldırımların sayesinde kömüre dönmüştü. Hala ufalanıp gitmemiş olmamaları hayret vericiydi. Mehtap kanlı bir çarşafla lekelenmişti. Gayya kuyunu andıran bağrına kıyasla bulutlar kırmızı bir sis misali süzülüyordu. Hilal evresindeki Ay katledilen her ibahî'den sıçramış kanla ıslanmış ve şeytanlaştırılmıştı.  

Karanlık alemde hayatta kalmış olanların kalbi sayısız ceset taşıyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Karanlık alemde hayatta kalmış olanların kalbi sayısız ceset taşıyordu. Yıkandıkları kırmızı sıvıyla yeniden doğmuşlardı. Belki de intihar bu yüzden ilk onların zihnine uğruyordu. Avlarını bulmak istediklerinden aceleyle hareket etseler de asıl amaçları bir an evvel buradan kurtulmaktı. Koşuştururken bir yandan da teneffüs etmek zorundaydılar. Şu anda bunu yapmamak için ciğerlerini kesip atmayı dahi akıllarından geçirmişlerdi. Çürüğe karışan bambaşka, bozuk bir koku karışımı sinmişti havaya. İlerlerken rastladıkları iskeletler ve yarım yalamak kemiğe tutunan yüzlerce leş esasen kaynağın bunlar olduğunu söylüyordu. 

Kabuslardan çıkagelmiş bir mahşer gününü andırıyordu burası, beklenen bir son yoktu. Kıyamet kopmuş, kalan küllerdense iblisler türüyordu. Mutlak bir diriliş.

Kalash liderinin verdiği emir açıktı, ne olursa olsun sınırda neler olduğunu öğrenmeleri gerekiyordu. Birkaç saatlik uykuyla üstlerindeki yorgunluğu atıp, hayır. Atmak zorunda kalıp gece gündüz demeden ilerlemeyi sürdürmüşlerdi. Koştukları kilometrelerce yol hesap edildiğinde günlük üç, dört saatin yetmesi imkansızdı. Tabii bu durum sıradan ırklar için geçerliydi. Kara Kurt sürüsünün dirayetini arttırmak için onları çetin sınavlarla yıllardır eğitiyordu. Başlarda işkenceden farksız gelen direktifler usanmanın eşiğine getirse de, söve söve yapıyorlardı. Çünkü dayanamayıp yığılanlara daha beteri yaşatılıyordu. Bu duruma ilk kez şahit olduklarında bütün sitemlerini geri yutmuşlardı. O anı her hatırladıklarında hala yutkunmadan edemiyorlardı, öyle bir travma geçirmişlerdi. 

KIŞ ÖPÜCÜĞÜ |Tamamlandı|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin