on bir, annem çok küçükken öldü; beni öp, sonra doğur beni.

1.9K 183 149
                                        

Kim Taehyung

"Tu es completement débile."

Elimdeki, dibini görmeme yalnızca birkaç yudum kalmış şişeyi sallayarak yeniden dudaklarıma yaklaştırdığımda Jeongguk, mırıltımı duymuş gibi kafasını kaldırıp kaşlarını çattı, son bir saatte yaptığı gibi.

"Bana aptal demeyi daha ne kadar tekrarlayacaksın?"

Sahte bir kıkırtı bırakıp işaret parmağımla birkaç adım uzağımdaki bedenini işaret ettim. "Kafanı havuza sokup köpük çıkartmaya devam ettiğin müddetçe aptal olduğunu söyleyeceğim. Hasta olursan bakmam sana."

"Eğlenceli ama, tamam mı? Hem, eğer hasta olursam ikimiz de bana bakacağını biliyoruz. Aşkımdan ölüyorsun, salak." Kenarda duran şişeyi, gülüşünden hemen sonra kafasına diktiğinde oturduğum yerde başım döndüğü için gözlerimi sertçe açıp kapattım. Kelimelerini, sarhoş olduğundan yuvarlayarak söylemesi onu haddinden daha fazla tatlı yaptığında, buna şimdilik yükselmemem gerektiğini kendime hatırlatıp karşılık olarak bir şeyler geveledim. Sahiden, dilim dönmüyordu. "Böyle bir aptala aşık olduğum için gerçekten salağım."

"Ne dediğini gerçekten anlamıyorum ama eğer bana yeniden aptal dediysen seni-" Cümlesini hıçkırdığı için yarıda kestiğinde komik ifadesi yüzünden dizlerime vurarak güldüm. "Beni ne?"

Elindeki şişeyi kenara bırakıp aramızdaki birkaç adımlık mesafeyi -aslında bu mesafe de aramızda olmayacaktı ama ben onun yanına kafasını havuza sokmasını engellemek için giderken dengemi kaybedip kalçamın üstüne düşmüştüm, haliyle bir daha da kalkamamıştım- emekleyerek kapattığında pozisyonunu bozmadan dudaklarımızı birbirine sürttü.

"Ihmm, seni..."

"Ne söyleyeceksen inlemeden söyle."

Nefes almadan dediğim cümleden sonra yere dayadığı avcunu kaldırıp parmaklarını çene çizgime sürttü gülerek. "Niye? Kalkıyor mu yoksa?"

"Henüz değil ama sıcaklıyorum."

Dürüstlüğüme yeniden gülmeyi tercih ederek baş parmağını adem elmamın üzerinde gezdirmeye başladığında diğer parmakları da boynuma hafif hafif tırnaklarını geçiriyordu. Dudaklarını aşağı indirip çeneme değdirdiğinde kısa sakalların üzerini öptü ancak buna ne kadar 'öptü' denilirdi, bilmiyordum zira Jeongguk'un dudak içleri oldukça ıslak bir şekilde tenimi emmeye başlamıştı.

Yerdeki elini de oradan kaldırarak hafifçe boynuma sardığında biraz yükselip bacaklarımın üzerine bıraktı bedenini. "Biraz daha sıcaklamanda bir sakınca var mı?"

Yarı açık gözleri, keyifle kıvrılmış parlayan dudakları, yüzüne damlalar düşüren ıslak saçları, boğuk sesi ve kusursuz aksanıyla bana böyle bir teklif sunarsa, işin sonunu görmesi gerekirdi. Kendimi daha fazla tutabileceğimi sanmıyordum. Zaten şarkı söyleme muhabbetinden sonra sarhoş olmaya başladığımızda geçen her dakikada aramızdaki çekim arttıkça ona karşı koymam zorlaşıyordu ve şimdi nihayet havuzda köpük yapmakla uğraşmayı bırakıp kucağıma oturmuşken ona 'dur' demek insan üstü bir güç isterdi.

Çünkü Tanrı'nın yarattığı en güzel insan olan Jeon Jeongguk, benim aşkım, kesinlikle durduralamayacak kadar kusursuzdu.

"Buna 'var' dersem sanırım kendimi üç dolu viski şişesini boşalttığın havuzda boğarım."

Kıvrık dudaklarını öpmeyi es geçerek yanağındaki yara izine dudaklarımı bastırdığımda burnumu da tenine dayayıp güzeller güzeli kokusunu içime çektim. Dalgalı ve ıslak saçları yüzümü gıdıklarken o, kıkırdayarak kafasını sağa-sola salladı. "Huylanıyorum dur- Viski olayını hatırlattığın için şimdi kucağından kalkacağım işte. Havuz dolusu viski istemiştim sadece." Gözlerim kısılarak gülerken kalkmak için hareketlenen bedeninin beline daha sıkı tutundu parmaklarım. "Şişeleri havuza boşaltarak yapamazsın ama bunu... sarhoş olunca gerçekten aptallaşıyorsun, bahçe süsünü de Tan sandın zaten."

masterchefHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin