Bölüm 10

208 6 0
                                    

(Okuyan herkese sonsuz teşekkürler. Teşekkür etmeden başlayamıyorum. Seviyorum sizleri. ) :)

(Medyadakiler: Pelin ve Elis)

Uykumdan mükemmel uyanmıştım çünkü yanımda en sevdiğim erkek vardı. İliklerime kadar onu hissettiğim, ondan başkasını sevemeyeceğim, ilk öpücüğümü verdiğim, en önemlisi kalbim olan insan yanımdaydı. Böylesine bir huzur görmüş müydüm? Tabi ki hayır.

Kalp hırsızımla o kadar mutluyum ki, her an bu mutluluk bozulacakmış gibi hissetmek, dağların ölümü kaldıramadığı gibi hissettiriyordu. Her duyguyu böylesine doruklarda yaşamak iyi miydi? Ahh tabi ki hayır. En ufak şeyde hemen karalar bağlıyordum.

Ben her şeyi böyle uç noktalarda yaşarken, bu halime alışmayan yoktu. Pelin hep bana nasihatlar verse de, onu dinleyemiyordum çünkü elimde değildi bu.

Bunları düşünerek kitap okumak için kütüphaneye gelmiştim. Burası da huzur bulduğum yerlerden biriydi. Kitapçıda öyleydi. Bir gün Barkın’a ‘bu kitapçıyı bana satın alsana sevgilim’ diye yalvarmamı hatırlıyorum da, bana bakıp gözlerini devirmişti. O an yıkılmıştım. İnsan yalandan da olsa tamam der değil mi?

Kitap kurdu olan bir insan tabi ki kitaplarda kendini kaybederdi değil mi? Bende öyleydim. Kitaba daldığımda, kimseyi umursamaz, kimseyi duymazdım. Otobüste bile motorun sesi kulağıma gelmezdi ya da insanların konuşmaları.

Bir olay hatırlıyorum da kitabıma dalmış olmalıyım ki, son durağa geldiğimi fark etmemişim. O da yetmezmiş gibi şoförün söylediği şeyleri bile duymamıştım. En sonunda şoför beni otobüse kilitleyip, ne yapacağımı merak ederek dışarıda beklemişti. Bu durumu fark ettiğimde kalkıp otobüsten inmek istediğimde, kapıların kilitli olduğunu fark edip, var gücümle kapıları yumruklamıştım. Şoför bana kahkahalarla gülerken, bense ona somurtmuştum.

Bu olayı bizimkilere anlattığımda benimle baya dalga geçmişlerdi. Ne yapabilirdim ki, kitaba daldığımda hiçbir şey umurumda olmuyordu. Sanki hiçbir şey görmüyordu gözüm. Kulaklarım bile duymuyordu sanki. Bunun nasıl olduğunu bilmiyorum ama bende gariplik vardı.

Yeni başladığım kitap heyecanlı gözüküyordu. Akıcı olan kitapları seviyordum. Sıkılmadan, heyecanla okuyordum. Bittiğindeyse hep hayal kırıklığına uğruyordum. Her zaman bitmemesini istiyordum. Neden böyle acayipliklerle doluydu kafam.

Öğle yemeği molasında herkesten kaçmıştım. Aklımdakileri dağıtmak için gelmiştim buraya. Kafam dağılıyordu. Kitabı bile doğru düzgün okuyamıyordum. Her şeyi kafama takmak zorunda mıydım? Gökalp’in ne kötülükler düşündüğünü bilmiyordum ama aklıma bir sürü ihtimal geliyordu.

“Elis ne yapıyorsun burada?” dedi Gökalp. Kalbim hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Çok gerildim şu an.

“Görmüyor musun? Kütüphanedeyiz. Kütüphanede ne yapılır? Kitap okunur değil mi? Bende kitap okuyorum” dedim alay ederek.

“Görüyorum” dedi. Görüyorsan ne soruyorsun mal? Kafamı sallamakla yetindim. Tam kalkarken beni tutup oturturdu.

“Benden ne istiyorsun?” dedim.

“Her şeyi öğrenmişsin duyduğuma göre” dedi sırıtarak. Kafamı salladım sadece.

“Benden korkuyor musun?” diye sordu bana bakarak.

“Hayır” dedim kısaca. Korkuyorum diyemezdim. İtiraf edemezdim. Hayır demem ya ters tepecekti bana bir şey yapmayacaktı ya da düşündüğüm gibi bana bir şey yapacaktı.

“Senden ne mi istiyorum? Bir düşünelim bakalım. Tabi ki de seni” dedi. Hayretle ona bakıyordum. Ciddi olamazdı. Söylemiş olamazdı. Ben yanlış duymuştum herhalde.

Devam EtHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin