-i. why don't we go somewhere only we know?

691 121 84
                                    

keane - somewhere only we know
(lilly allen versiyonunu da çok severim ama orijinali bu vmin'e daha çok uyuyor bence 🥺)

keane - somewhere only we know(lilly allen versiyonunu da çok severim ama orijinali bu vmin'e daha çok uyuyor bence 🥺)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Piyano çalıyordum. Parmaklarım notaları kaçırmadan ahenkle dans ediyordu, uzun süre sonra ilk defa bu kadar odaklanmış bir haldeydim. Üzerinde çalıştığım parçanın sürekli takılıp hata yaptığım kısmına geldiğim sırada birisi kaba sayılabilecek bir şekilde kolumu çekiştirdi ve ben kapalı olan gözlerimi açmak zorunda kaldım.

"Taehyung, parmaklarını sıraya vurmayı keser misin? Derse odaklanamıyorum."

Gözlerimi kırpıştırdım.

"Sana seslendim ama beni duymuyordun bu yüzden bu şekilde uyarmak zorunda kaldım, üzgünüm." diyerek açıklayan sınıf arkadaşıma baktım. Vücumdaki kanın boynumdan yavaş yavaş yüzüme doğru tırmandığını hissedebiliyordum.

Yongsun'un sıkıcı dersin gerçekliğinden kaçmak için sık sık başvurduğum hayali resitalime tanık olduğunun farkında bile değildim. Kısık bir sesle özür dileyip gözlerimi önümdeki kitaba dikerken utançtan çığlık atmak istiyordum. Sınıfta daima arkada ve köşede olan sıralarda oturur, sessizlik içinde dersin bitmesini beklerdim. Kimse bana günaydın demez, kimse benimle konuşmaz, kimse benim farkıma bile varmazdı. Onlar için hayatları üzerinde hiçbir etkisi olmayan bir hayalet olduğumu sanıyordum ama anlaşıldığı üzere onları pekala rahatsız edebiliyordum.

Zil çalana dek gözlerimi kitabımdan ayırmadım eğer fiziken mümkün olsaydı bakışlarımla kitapta bir delik bile açabilirdim. Dersin bittiğini müjdeleyen o sesi duyunca omuzlarımdan bir yük kalkmış gibi rahat bir nefes aldım, sakince kitaplarımı toparladım ve düzenli bir şekilde çantama yerleştiriyordum ki-

"Taehyung!" Jimin'in heyecan dolu sesi sınıfın içini dolduruken bütün gözler önce Jimin'e sonra da bana döndü.

İşte benim görünmezliğim buraya kadardı.

Jimin'in her şeyin üzerinde böyle bir etkisi vardı, elini vurduğu her şey insanların dönüp bakmasına sebep olacak şekilde ışıldardı hatta son zamanlarda öyle bir duruma gelmişti ki, bu etkiyi sağlamak için o insan ya da nesnenin yanında durması bile yetiyordu. Tıpkı bana yaptığı gibi. Ezici bir etki değildi onunki, ışıltısı sizi gölgede bırakmaz aksine size de bulaşırdı.

Çantamı yerleştirmeyi bitirip sırtıma taktım ve sınıftakilerin bakışları tenime iğne gibi batarken kapıda bana bakıp gülümseyen Jimin'e ilerledim. Birbirine girmiş sarı saçları, hafifçe kızarmış yanakları, yüzünde asılı duran rahat gülümsemesi, kulaklarındakı gümüş halka küpeleri ve iyice gevşemiş olan okul kravatı ile kapıda dikilirken buraya ait değilmiş gibi hissettiriyordu. Aramızdaki mesafe iyice kapanınca Jimin kolunu boynuma atıp beni kendi hizasına çekiştirdi, lisenin başlangıcından beri aramızdaki boy farkı giderek artmıştı ve bu yüzden Jimin eskiden beri yaptığı bu hareketi yaparken artık parmak uçlarında durmak zorunda kalıyordu.

we are not (just) friendsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin