part 2, jeon jungkook's unusual personality

11.3K 1.3K 309
                                    


Park Jimin, ertesi gün metroda olanları arkadaşı Jeon Jungkook'a olanları anlattığında tam da beklediği tepkiyi aldı.

Arkadaşı gözlerini önündeki çizim defterinden ayırmadan onu dinledi ve ağzını açıp bir şey diyemedi. Onu koca Seul'de en iyi tanıyan kişi olarak Jimin de, onun deli gibi utandığını biliyordu.

Jeon Jungkook o kadar utangaçtı ve bunu o kadar iyi saklıyordu ki, Jimin her seferinde bu gerçekle hayrete düşüyordu.

Onun bir şey söylemeyeceğini farkeden Jimin kendi konuşmaya karar verdi. Jungkook'un sıkı sıkıya bastırdığı dudakları aralanmayacakmış gibi görünüyordu zira.

"Yüzü tanıdıktı aslında ya da bana öyle geldi. Bilmiyorum."

Jungkook kendini bir şey söylemek için zorlarmışcasına dudaklarını araladı ve konuştu en sonunda.
"Bizim üniversitedendir belki." dedi her zamanki gibi, kısık sesle.

Jimin nihayet onu konuşturduğu için sevinse de, teorisini hızla yalanladı.
"Bizim üniversitede olsa bilirdim. Yakışıklıydı, tanınıyordur." dedi arkadaşı gibi kısık ses tonuyla.
"Hem Seul Ulusal'ın yanındaki durakta bindi. Kesin oradandır."

Jimin'in teorisi daha gerçekçiydi ve doğruluğu kesine yakındı. Bundan olsa gerek Jungkook sessiz kaldı.

"Ee, ne diyorsun?"

Jimin en sonunda dayanamadı ve sorusu Jungkook'un nihayet başını kaldırıp ona bakmasını sağladı.

"Ne diyeceğim? Sat gitsin."

Sesini umursamaz tutmak için çok uğraştı ama kısık sesinden bile anlaşılan titreklik belli oluyordu.

"Rahatsız olacaksan satmam, senin portren sonuçta." dedi Jimin hiç duraksamadan.
Jungkook ise gülümsedi ve başını iki yana salladı.

"Hayır, senin portren. Beni çizmiş olmanın hiçbir önemi yok. Ben beni çizme iznini verdiğim an o portre senindir ve istediğini yapabilirsin. Sat ya da satma, ben sadece modeldim."

Jimin arkadaşının nutuğuyla gülümsedi ve omzunu onunkine yaklaştırıp hafifçe sürttü.
"Sapık falan çıkmasın, başını belaya sokmayalım sonra." dedi alaycı bir sesle. Ama Jungkook o an hissettiği utançla bunu ciddiye aldı ve o şekilde yanıtladı.

"Ne sapık çıkacak? Gören de beni çok güzel bir şey sanar, Jimin. Portreleri değerli yapan esas şey modeller değildir, sanatını çok beğenmiş olmalı."

Jimin hafifçe güldü ve çenesinin altını parmak uçlarıyla dolaşırken arkadaşının eğdiği başına diktiği gözlerini etrafta dolaştırdı. Kampüsün çimleri bugün cömert davranan güneşten olsa gerek, doluydu. Jimin kalabalık arkadaş gruplarını izledi ve sonra da gerçekten yakınım diye bildiği tek kişiye tekrar çevirdi gözlerini.

Jeon Jungkook.

Jeon Jungkook ve o, ayrılmaz ikili gibi bir şeydi. Zaten birbirlerinden başka yakın arkadaşları yoktu. Nedeni ikisinin de oldukça garip olmasıydı belki de.

Jungkook'un sese karşı aşırı bir nefreti ve katlanamazlığı vardı. Sese dair çoğu şeyden nefret ediyordu. Yüksek sesle konuşup, gülen insanlardan pek hoşlanmazdı. Sakız çiğnenmesine katlanamazdı, sınıftaki kişilerden biri parmağını sıraya tıklatsa kalkıp o kişiyi boğacakmış gibi bakardı. Jimin'de böyle şiddetli bir şey yoktu ama o da sukunetten hoşlanırdı. Sakin ortamları sever, düzenliliği rahatlatıcı bulurdu. Gürültüye o da arkadaşı gibi pek katlanamazdı.

İkisi birbiri için mükemmeldi. Birbirleriyle kısık sesle konuşurlardı, gürültülü ortamlara girmezlerdi, konserlerden pek hoşlanmazlardı. Beraber müze gezer, sergilere giderlerdi. Dışarıdan bakan herkes onları sıkıcı bulurdu belki ama herkes aynı değildi işte. Onlar gayet memnundu bundan, böyle seviyorlardı. Konserden konsere gitmek istemiyorlardı, kalabalık arkadaş gruplarına ihtiyacı yoktu. Birbirlerine yetiyor ve kendince eğleniyorlardı.

"Derse geçelim." dedi Jungkook önündeki çizim defterini kapatıp çantasına sokuştururken. Jimin onayladı ve çantasını alıp kalktı yerden. Beraber fakülte binasına girerlerken Jimin dudaklarını ısırıp Jungkook'a baktı.

"Öyleyse mesaj atayım, Bayan Kang bugün kontrol ediyor. Müsait olduğu bir zaman alır."

Jungkook başını çevirmeden yanıtladı.

"Hm, evet. Ne zaman müsaitse alır."

Jimin biliyordu. Jungkook'un sakin hayatında böyle bir şey önem arz ediyordu. Bu teklifin gerçekten Jimin'in sanatına karşı olduğunu bilse de o sanatın içindekinin kendisi olmasını garipsiyordu mutlaka.

Bu gerçekle gülümsedi ve telefonunu çıkardı cebinden. Son kez Jungkook'u kontrol etmek istedi çünkü rahat hissetsin istiyordu.

"Kook," dedi sakin sesiyle.
"Gerçekten sorun olmayacaksa satacağım, şuan para ihtiyacım yok."

Jungkook'sa arkadaşının gerçekten onu çok önemsediğini geçirdi aklından. Yüzünü ona çevirdi ve sıcacık gülümsedi.

"Benim için sorun olmayacak. Bunun garibime gittiğini inkar edemem ama gerçekten sorun değil."

Park Jimin de arkadaşı gibi sıcacık gülümsedi. Beraber sınıfa girdiler ve her zamanki yerlerine geçtiler. Jimin ders başlamadan hemen önce telefonunu çıkardı ve dün kaydedilen numaraya girdi. Parmakları hızla ekranda dolandı ve yazdığı mesajı kontrol ettikten sonra hemen yolladı.

Merhaba, dün metroda numaranızı vermiştiniz. Portreyi dün eve gidince tamamlamıştım zaten. Satmak için arkadaşımın iznini aldım. Ödev olarak da bugün gereken kişiye göstereceğim. Müsait olduğunuz bir zaman hala istiyorsanız portreyi alabilirsiniz.

Jimin attığı mesajdan hemen sonra annesiyle olan sohbetine girdi ve yanıt yazdı. Ardından telefonu kapatacaktı ki daha 1 dakika bile ancak geçmesine rağmen bildirim geldi.

Kim Taehyung'tan bir mesaj vardı ve Jimin hem yanıtın çabukluğu hem de yazılan 2 cümle bir şey yüzünden şaşkınca bakmıştı telefona.

Elbette hala istiyorum. Bugün almam mümkün mü?

soleilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin