28: salvation I: your tears falling down from my eyes

20K 2K 5.7K
                                    

|Lana Del Rey: Salvatore|

'Catch me if you can
Working on my tan
Salvatore
Dying by the hand
Of a foreign man
Happily
Calling out my name
In the summer rain
Ciao amore '

:3.

Kasvetin ve gözyaşlarının sel olup aktığı bir bölümle buradayım. Çok uzun gözükse de pek bir olay olmadı, kusura bakmayın. Artık düzlüğe çıkmamız lazım gibi hissediyorum. Kitabın yarısı karakterlerin savaşması ve ayrı düşmesi üzerine. 'NE ZAMAN BERABER OLACAKLAR LAN BUNLAR!' Diyeniniz varsa çok haklı, ben de arada soruyorum kendime xkkwmxkwkxkwd. Bu bölüm bir şeyler oldu işte. 6k'lık bir bölüm. Daha da uzun tutacaktım ama tüm olayı bu bölümde bitirip kurtulma çabalarını bir bölüme tıksaydım bölüm 10k üzerinde olurdu. O yüzden kesmek zorunda kaldım. Bölüm heyecansız olsa da umarım bir dahaki bölüme telafi edebilirim ^-^

Son bölümdeki yorumlarınız ve oylarınız için teşekkür ederim. Artık yalnız hissetmiyorum. 🥺 Ayrıca :""") 8k oldu kitap. Uzun zamandır yazıyorum ve bu sayıları görmek sahiden mutlu ediyor, teşekkürler. 🤭

Hatalarım varsa kusura bakmayın. Sizi seviyorum *kalp* *kalp* Oylarınız ve yorumlarınız çoook değerlidir.

İyi okumalaaar.

Belirsiz, belki 3.gün

"Heba oldu. Heba oldu. Tek çıkış yolu ölmek. Heba oldu. Heba oldu. Tek çıkış yolu ölmek."

Ellerimi, sardığım bacaklarımda daha da sıkılaştırıp alnımı dizlerime vurdum hızlıca. Soğuktan titriyordum ve karşı duvardaki meşale mekanı ısıtıp (!) aydınlatan tek şeydi muhtemelen.

"Sus artık, yalvarırım sus." Güçsüz sesimle fısıldadım. Boğazımda feci bir acı vardı çünkü günlerdir kapalı kaldığım bu zindanda sesim kısılana dek ona seslenmiştim. Boğazım acısa da yapmadığımı, ona asla ihanet etmediğimi bağırmıştım. Ancak yanımda, duvardan duvara koşan, bir şeyin heba olduğunu ve tek çarenin ölüm olduğunu söyleyen adamdan başka kimse yoktu. Üzerimdeki gömleğinden buram buram onun kokusu yayılıyorken burnumu çektim. Hiç dinmeyen gözyaşlarım soğuktan kızardığına emin olduğum yüzümde sıcak yollar çizerken bir bebek gibi hıçkırarak ağlıyordum. İşlerin bu hale gelmesinden yorulmuştum artık. Yolun sonunu görüp bir anda tekrardan başa dönmekten yorulmuştum.

Dizlerime yasladığım alnım ağlayışımdan dolayı sarsılıyorken soğuk daha da hissettirdi kendini. Parmaklıklar ardında taştan zeminde oturuyordum ve soğuktan olduğum yerde tir tir titriyordum.

Birkaç gündür tekrar eden şey oldu. Bir demir parçasıyla bulunduğum hücrenin parmaklıklarına kulakları aşırı rahatsız edecek şekilde vuruldu. Günlerim, zaman kavramım şaşmıştı. Arada bir gelip elindeki parmaklıklara vuran yabancı, yaklaşıp almam için tasın içindeki yemeği parmaklıkların alt kısmındaki boşluktan uzatırdı.

İçinde yemek olduğunu biliyordum ama ne yerinden kıpırdatmış ne de ağzıma sürmüştüm. Açlıktan ölsem bile yemeyi düşünmezdim onu.

Belirsiz, belki 5. gün

Gözyaşlarım tamamen dinmişti. Kafamı arkamdaki duvara yaslamış öylece karşı duvardaki ateşi izliyordum. Hücrenin içine dizilen metal taslar uzun bir sıra oluşturmuşken hiçbirine dokunmamıştım. Getiren kişi bir süre durup taslara bakıyor sonra ise homurdanarak yeni olanı da diğerlerinin yanına ittirerek hücreye koyuyordu. Ne kafamı çeviriyor ne de bir tepki veriyordum, bugüne kadar.

lilith's sin ⸸ taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin