3. Bölüm

294 18 4
                                    

    Medyadaki şarkıyla birlikte okuyun :)

   Evrendeki insanlar türlü türlüdür. Herkesin hedefleri, istekleri, hissettikleri farklıdır. Kimisi iyi bir okul hedefler, kimisi mutlu bir yuva ister, bazıları ise çok zengin olmayı diler. Benim isteklerim uzun vade gerektiren ve uçuk şeyler değildi. Sadece çok değerli uykumdan alarmsız ve başka birisi tarafından uyandırılmadan, kendi istediğim saatte uyanmak istiyordum. Fakat şuan yatağımın üzerinde zıplayıp, kafama yastık fırlatan Zeynep bunu tamamen engelliyordu. 

  Saatin kaç olduğunu bilmiyordum. Yüzüme vuran güneş ışınları günün daha yeni aydınlandığını gösteriyordu çünkü odam sabah güneşi alan doğu cephesindeydi. Tek istediğim daha fazla uyumaktı fakat yatağım sürekli sarsılırken ve kafama yastık darbeleri alırken bu durum söz konusu değildi.

   Zorlukla gözlerimi açarak yatağımın üzerine çıkmış çocuklar gibi zıplayan en yakın arkadaşıma baktım. Zeynep'le aynı yaştaydık. Fakat onun ruhu hep bir iki yaş küçüktü, bense ona göre çok daha olgundum. Ailecek toplandığımız zamanlarda Zeynep'in annesi Nur teyze önce ikimizin davranışlarını inceler, daha sonra ise onun çocuk gibi hareket ettiğini söylerek anneme yakınırdı. Haklıydı, Zeynep bu gidişle büyümeyecek, hep çocuk ruhlu kalacaktı. Fakat ben onu bu şekilde seviyordum. Ben herhangi bir olay karşısında mantığımla hareket ederken, o benim göremediğim duygusal yanları görüp beni yanlış şeyler yapmaktan kurtarıyordu. Kendi başıma iş yaptığımda her zaman üzülen taraf ben oluyordum çünkü olaylara o kadar mantıksal bakıyordum ki bu ileride hissedeceğim duyguları düşünmemi engelliyordu. Çoğu zaman insanlar mantığın işe yaradığını söylerdi fakat ben kendi yaşamımda ne zaman mantığımla hareket etsem sonu hüsranla bitiyordu. İşte tam bu noktada Zeynep benim kurtarıcım oluyordu. Saçma sapan esprileriyle beni güldürüyor, asla üzülmeme izin vermiyordu. Doğru düzgün depresyona bile giremiyordum! Sevinsem mi üzülsem mi bilemediğim bir durumdu bu. Fakat net olarak bildiğim bir şey vardı ki, Zeynep hayatımın olmazsa olmazlarındandı. 

   Düşünmeyi bırakıp ona odaklanmamın sebebi hızlıca hareket ettirdiği elleriydi. O bu hayatı hak etmiyordu. Fakat yapabileceğim bir şey yoktu. Zihnimi kurcalayan düşünceleri beynimin ücra köşelerine kilitleyerek Zeynep'in ellerini izlemeye devam ettim.

    ''Yankı, biliyorum bu saatte gelmem yanlış, gerçekten çok üzgünüm fakat mecburdum.''

  Bir şey söyleyemedim önce. Yüzünü dikkatle incelediğimde her zaman mutlulukla parlayan gözlerinin bugün bir başka baktığını gördüm. Ruh hali çok çabuk değişiyordu. Az önce yatağımın tepesinde çocuklar gibi tepinen o kız, şimdi yorgun gözlerle bana bakıyordu. Yavaşça yatağımda doğruldum. 

    ''Neyin var Zeynep? Yine mi baban?''

  Cevap veremeyip omuzları düştüğünde ben anlamam gerekeni anlamıştım zaten. Zeynep, babasıyla anlaşamazdı. Oysa hiçbir hatası yoktu. Aralarındaki problem onun kız ve üstelik sağır olmasıydı. Babası, her zaman erkek çocuk düşlemiş bir insandı. Doğacak çocuğunun kız olduğunu öğrendiğinde zaten istememiş fakat çıkardığı tüm engellere rağmen Nur teyze Zeynep'i sağlıklı  bir şekilde dünyaya getirmişti. Gökhan amca -ya da Gökhan Bey mi demeliyim?- başarılı bir inşaat mühendisiydi, gayet iyi bir kazancı vardı. İstanbuldaki birçok alışveriş merkezinin yapımında rolü vardı ve basın tarafından tanınıyordu. Tüm bu iyi şeylere rağmen Zeynep'ten utanması onu benim ve tüm ailemin gözünde aşağılık bir insan yapıyordu. Zaten bize geldiklerinde Ferhat amca hiçbir zaman aramızda bulunmaz, ya iş yemeğinde ya da toplantıda olurdu. Bunların bizimle görüşmemek için bahaneler olduğunun farkındaydık fakat Nur teyzeyi üzmemek adına kimse bir şey söylemiyordu. 

Sessiz Haykırış [Askıda]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin