CEHENNEMİN OLMAYA GELDİM

4.5K 195 24
                                    

Bölüm çok gecikti. Biliyorum. Eğer burayı ya da hikayeyi okuyan birileri varsa özür dilerim.

Yazdığım bölüm bir defa silindi. Tekrar yazdım. Bitmek üzereyken bıraktım, yarın devam ederim diye. Ama eklediğim kısım silinmişti. Sinir krizi geçirecek gibi oldum. Hikayeyi silmek bile daha yakın gözüktü. Yani anlayacağınız ve gördüğünüz bölüm 3. hali. Wattpad'e söverek yazdığım bir bölüm. İlk yazdığımla cümleler o kadar farklı ki. Tekrar özür dilerim.

Sizi seviyorum. İyi okumalar.

《》《》《》《》《》《》《》《》

Üzerine yürürken çalan telefonum tam bir ironiydi."Efendim. Peki, geliyorum birazdan." Konuşurken deponun kapısına gelmiştim. Bir umut bugün gözlerini açacaktı. Yeşil gözlerinde umudunun parlak ışığı, merhametinin ve vicdanının sıcaklığı etrafımızı tekrar saracaktı.

Hastaneye geldiğimde sakin adımlarla odasına yürüdüm. Pelin gözlerini hemen açmayacağını söylemişti ne de olsa? Asansöre bindiğimde herşey daha yavaştı sanki. Sonunda lanetli odasının olduğu kata geldiğimde metalik bir ses çıkardı ve kapı açıldı. Odasının önüne geldiğimde biraz bekledim. İçeriye girecek cesareti kendimde bulmak için uğraşıyordum. Derin bir nefes alırken elim kapının kulpuna gitti. Nefesimi verip içeri adımımı attığımda o içler acısı manzara gözler önüne serildi.

Pelin ve Nazlı birbirlerine sarılmış ağlıyordular. Nazlı ağlıyordu. Kalbimde onlara eşlik etti. Kapının açılma sesinden sonra odaya kimse girmediği için tuhafsayıp etrafa bakındılar. Gözlerini kapının oraya çevirdiklerinde bakışlarımız kesişti.

Nazlı biraz doğrulmaya çabaladığında daha şiddetli ağlamaya başladı. Acısını sanki bende hissetmiştim. Hemen ona doğru yürüdüm. Yatağının yanına geldiğimde öyle bir sarılmıştı ki kalp atışlarını kendi kalp atışım gibi hissediyordum.

"Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim." Sürekli bu iki kelimeyi fısıldıyordu. Ama neden? Benim özür dilemem gerekmez miydi? Gözlerini açtığında yanında değildim.

"Doğum günün." Hıçkırıklarının arasından bu iki sözcüğü seçebilmiştim. Bunun için mi ağlıyordu? Şöyle bir düşündüğümde onun için ne kadar önemli olduğunun farkına vardım. Konuşmayı öğrendiği günden beri ilk defa bir doğum günümü kutlamamıştı. İlk defa yanımdaydı ama değildi. Bedeni bu yatakta yatıyordu ama ruhu uzaklardaydı. Bu ilkti.

"Sorun yok. Gözlerini açman bana bir hediye. Lütfen daha fazla ağlama canım yanıyor. Hadi biraz uzaklaş ve yatağına yat, kendini yoruyorsun." Kafasını salladı. Ama benden ayrılmıyordu. Yatağına yatması için ayrılmamız gerekiyordu.

Ben ayırmaya çalıştıkça bana yapışıyordu. Şu an ilk geldiğimden daha sıkı sarılıyordu. Hıçkırıkları dinmişti. Göz yaşları da azalıyordu. Ama dinmiyordu.

Birkaç saat geçmişti buraya geleli. Nazlı ve Pelin ne kadar durgun olsa da daha iyiydiler şimdi. Nazlı derin ve sesli bir nefes aldı. Konuşmadan önce yaptığı bir şeydi.
"Biriniz doktoru çağırabilir mi?" Bu sorusu üzerine Pelin ve ben hemen ayaklandık. Pelin doktoru çağırmak amacıyla bense Nazlı'nın yanına gitmek için.

"Bir şey mi oldu? Canın mı acıyor? Ne oldu?" Bu kadar soru sorup endişe etmem üzerine kocaman gözlerle bana bakıyordu. Solgun cildine, yorgun ve durgun gözlerine rağmen tatlı gözüküyordu.

"Sarılmak için kendimi fazla zorladım, canım yanıyor." dedi ve utançla başını eğdi. Güçsüzlüğünden utanıyordu. Mızmızlandığı için kendinden tiksiniyordu. Bize sarılamadığı için içinden Görkem'e sövüyordu. Bizim suçumuz gibi söylemişti ama kendi suçu olduğunu düşünüyordu. Ve suçu bize atmış gibi gösteren kelimelere öfke doluydu.

SADİSTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin