Kang Min Sung

Kasım 27 2002
Şubat 1 2019

Mezardaki isim benim için tanıdık olmasa dahi istemsizce ciğerlerime nükseden gerginliği başımdan savmak istesem de yapamamış, görüş açımdaki bedenin mezarın yanına çömeldiğini fark etmiştim. Dudaklarımı araladım ancak herhangi bir şey dökülemedi çünkü bugünün tarihinin 1 Şubat olduğunu fark etmem biraz zamanımı almıştı.

Kang Min Sung her kim ise, bugün ölüm yıl dönümüydü.

Bakışlarım kaygıyla Jeno'ya döndü. Kafası hafifçe eğik durduğundan gözleri görüş alanımın dışında kalmıştı. Sol dirseği dizine yaslıydı, sağ kolu ise bacağının arasından yere sakıyorken parmakları neredeyse çimlere dokunuyordu.

Pembe dudakları gergince aralandığında,
"Min Sung-ah..." ,dedi.

Sesi kırgındı, ama kalbinin daha çok kırgın olduğunu biliyordum.

"Sana... Sana onlarca kez söyledim. Çok pişmanım."

Sesi gittikçe daha da kırgınlaşırken kalbime yük biner gibi oldu ve nefesimi kesti. Yutkundum. Neyden bahsettiğini bilmiyordum ancak yapayalnız hissetmesine engel olmak için birkaç adım atarak tam karşısına çömeldim. Dizlerim etrafına sıkıca doladığım kollarımla dengemi sağladığımda gözlerimi tekrardan yüzüne diktim ancak daha da içimi parçalayan şey, titremeye başlamış dudaklarını fark etmem olmuştu.

"Beni affet... Buna... Daha fazla dayanamıyorum."

Cümlelerini anlayamazdım çünkü ona ne olduğunu bilmiyordum. İki aydır ve belki de hâla savaştığı o şeyin ne olduğunu bilmiyordum. Jeno ise bunu umursamıyordu. Orada oluşumu umursamıyordu çünkü sadece bu mezarın başındayken acısını gizlemiyordu, ya da karmaşık düşüncelerin dönüp durduğu ağzından çıkacak cümleleri kontrol edemiyordu. Kötü gözüktü ve daha da kötü gözükmeye başladı çünkü kendini sıktığını belli eden damarlar anlında belirginleşiyordu. Kahveleri parıl parıldı ancak ağlamıyordu. Ya da ağlayamıyordu. Garipti. Ben yokmuşum gibi davranmaya devam etmeli, ağlamalıydı.

"Ben sıradan biriyim, bunu kaldıracak gücüm yok. Beni... Beni affetmen gerek."

Yüzü de kızarmaya başladığında çenesi kasılmaya devam etti, sertçe yutkunuyor ancak daha çok acı çekiyor gibiydi. Nefes alamıyor olmalıydı. Canı çok fazla yanmasına rağmen şifasını burada, toprağın altındaki bedende aramaya devam ediyordu.

Gözlerim mezara bakan onda durmaya devam ettiğinde yanağımdan çeneme doğru bir ıslaklık inmiş, eş zamanlı olarak Jeno'nun da iki gözünden yaş süzülmüştü. İrkildim hafifçe, gözümden düşen bu yaşın sebebini anlayamadığım için tuhaf hissetmiştim.

O kızarmış gözlere o kadar çok bakmıştım ki, benim de canım yanmış olmalıydı.

Yutkundum ve parmaklarımla hızla bu ıslaklığı yok ettim ancak aynısı Jeno için geçerli değildi. Onun gözyaşlarını silecek gücü yoktu çünkü kalan gücünü de tekrarlayıp durduğu cümlelere saklamak istiyordu.

"Çık aklımdan."

Öfkeyle söyledi ancak dışarıdan çok aciz gözüküyordu.

"Çık git aklımdan!"

Sesi yükselmek istedi ancak kırılarak azalmaktan başka bir şey yapamadı. Sertçe yutkundum, çok fazla ağlıyordu. Kafasını önüne düştüğünde bile ardı ardına bitmeyen gözyaşları bu kez yüzünü değil de, çimenleri ıslatmaya başladı. Onun aksine hırçınca değilde sessizce akan gözyaşlarımla beraber yavaşça doğruldum ancak tam olarak yerden kalkmadan onun dibine yeniden çömeldim. Ne yaptığıma bakmıyordu ya da ilgilenmemişti ancak önemli olan bu değildi; önemli olan, kollarımı dolayarak bedenini sardığımda çektiği acının azalıp azalmayacağıydı.

İçimden geleni yaptım. Kollarım onun bedenini çevrelediğinde bir gözyaşım da montuna düştü, yerden kaldırmadığı başı ise omzuma yakın bir yere yaslandı. Ağırlığını bedenimde hissettim. Gürültülü ağlayışları biraz olsun durulmadı, her şeye rağmen, onu biraz olsun rahatlatacağını zannettiğim şey onu ağlatmaya devam etti. Bir kez daha yutkunup elimi kaldırdım. Buz kesmiş parmaklarım ensesine değdi önce, ardından biraz daha yukarı çıkarak siyah tutamlara dokundu. Yumuşacıktı, okşadım biraz.

"Geçti... Jeno. Geçti."

Geçmiş olmasını diledim. Onun aksine güçlü bir şekilde yükselen sesimi duysun, tıpkı beni koruduğu gibi onu da korumak istediğimi anlasın istedim.

Ancak onun ağlamaları dinmek bilmedi çünkü Kang Min Sung, Lee Jeno'yu haddinden fazla pişman etmişti.

[Bu bir günah, Yifei.
Bu öyle bir günah ki, kendisiyle
burun buruna gelene dek beni her saniye
acıyla kıvrandıracağını söylüyor.]

selamlar çilekli kurabiyelerim
selamlar 2021

ne karanlık bir bölümdü...😪
işler daha da karışıyor sanırım?
tahminleriniz varsa eğer
buraya bırakabilirsiniz🤯

yorumlarınızı merakla
bekliyoruM ÇÜNKÜ
ÇOK FAZLA HEYECANLIYIM

sizleri seviyorum💚

there is a superhero in our school 英雄 jenoWhere stories live. Discover now