27- Zerrin'in İkinci Cinayeti!

228 38 112
                                    

Saat gecenin üçünü biraz geçiyordu. Koruda bir baykuş  uğursuzluk belirtisi gibi "tuuut" "tuuut" diye iki kez öttü. Peyzaj mimarlarının ve tasarımcıların eli değmiş bahçede,  dekoratif, solar aydınlatmalar, çimenleri gündüz gibi fıstık yeşili gösteriyordu. Aydınlatmaların ışığından uzaktaki çimenler ise karanlıkta kalıyordu.  Zerrin, mümkün olduğunca bu şık fenerlerden uzak, karanlık yerlerden yürümeye başladı. Hafif rüzgarla yapraklar hışırdadıkça ürperiyordu. Müştemilata geldi. Cebinden yedek anahtarı çıkarttı, sağına, soluna baktı ve kapıyı yavaşça açtı. İçeri girdi ve yine sağına, soluna bakarak sessizce kapattı. Gözünü karanlığa alıştırmak için biraz bekledi. Etrafı dinledi:  Cırcır böcekleri hariç çıt çıkmıyor; yaprak hışırdamıyordu. Yeşim, içinden:

"Yapmam lâzım yoksa hapsi boylarım! Aslan beni harcayacak!"  diyor. Adamın "Önce can, sonra canan!" demesi kulağından gitmiyordu ve "Yıllarca hapislerde yatarım! Yıllarca! Ben oralarda çürürken Yeşim buraya yerleşir! Yüzme havuzunda yüzer!" diye kendini haklı çıkartmaya çalışıyordu.

Müştemilata çocukken çok gelmişti. Yatak odasının yerini biliyordu. Kapıya geldi ve kolu tuttu.  Duyduğu sadece kendi kalbinin ve nefesinin sesiydi.  Yavaşça araladı. İçeriden adamcağızın horultusu geliyordu. Karısı da hep şikayet ettiği migreni yüzünden  yaz olmasına rağmen kafasında yün takkeyle uyuyordu.  Zaten yaz sıcağında bile üşüyen yaşlı bir kadındı. Zerrin, yavaş yavaş yatağa yaklaştı, spor ayakkabı ses çıkartmıyordu.  Bahçıvanın  bir bacağı yorganın dışındaydı. Zerrin cebinden şırıngayı aldı ve tıpasını çıkarttı.  İğneyi yaklaştırdı, nefesini tuttu. İçinden bir, iki, üç dedi tam saplayacaktı ki, adam aniden öteki tarafa döndü. Zerrin korkudan yere, yatağın yanına çömeldi.  Biraz bekledi.  Horlama devam ediyordu.  Cesaretini topladı ve tekrar ayağa kalktı. Bacağı hâlâ açıktaydı.  İğneyi pijamasının üstünden bahçıvanın bacağına sapladı. Sonra da ilacı sonuna kadar zerketti. Ne o, ne de karısı uyanmıştı. İçinden derin bir oh çekti. Hemen dışarı çıktı, kapıyı kapatmadan tekrar baktı, ikisi de aynı pozisyonda uyuyordu. Zavallı bahçıvan, insülin bacağına değer değmez Hakk'ın rahmetine kavuşmuştu.  

Sabah saat altı gibi bir  çığlık herkesi uykusunda irkiltti.  Bahçıvanın karısı bahçeye çıkmış, ağlıyor ve bağırıyordu.

"Hanımım! Yetişin n'olur! Hanımım yetişin kurban olayım!"

Ev halkı uyandı. Metin, eşi,  Zerrin ve Fikret, Sümbül, eşi...hepsi eşofmanlarıyla,  pijamalarıyla aşağı indiler. Zerrin dudağını ısırıyor, ağzını yüzünü büzüyordu. Annesi, camlı kapıyı açıp sordu:

"N'oldu Müşkinazcığım? Hayırdır? "

"Hidayet nefes almıyor. Ölmüş galiba...ben ne yaparım hanımım....ben onsuz ne yaparım..."

"Aaa! Allah korusun! Kötü düşünme hemen! Bayılmıştır belki. Dur 112'yi arayayım."

"Aradım hanımım...gelecekler."

Metin bey:

" Dur, ağlama  Müşkinaz hanım, ben de bir bakayım."

diyerek koşa koşa müştemilata gitti. Karısı da Müşkinaz'ın kolundan tuttu. Birlikte malikâneye girdiler. Zerrin de polar eşofmanıyla aşağı inmişti. Yüzü allak bullaktı. İçinden kendine lanet okuyordu. 

"Müşkinazcığım otur sen şöyle, Zerrin kolonya getir kızım."

Zerrin kolonya getirmeye başka bir odaya gitti. Yere çöktü, iki elini başının arasına aldı.

"Allah'ım ben ne yaptım? Hidayet amcayı öldürdüm! Hidayet amcayı öldürdüm!"

diye sinir krizi geçirmeye başladı. Annesi içeriden 

YEŞİM (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin