24.Bölüm...

174 5 0
                                    

“Bay park yolun sonunda olduğunuzun farkındasınızdır umarım. Artık konuşsanız nasıl olur?” dedi polis memuru elindeki dosyaya parmağını vurarak. Bir saatti adamın konuşması için uğraşıyor ama beceremiyordu. Adam elindeki kelepçeleri çekiştirip “neden önce şunları çıkarmıyorsunuz. Elinizde kanıt olmadan bana suçlu muamelesi yapamazsınız. Ben şuan suçlu değil şüpheliyim öyle değil mi?” dedi.

Dudaklarında oluşan hafif gülümseme insanın kanını donduran cinstendi. Polis memuru bir kez daha derin nefes alıp “Bakın bay park önce eşinizin yerini söylemelisiniz bize!” dedi. Bütün otopark didik didik aranmış ama kadın bulunamamıştı. Adamın yüzünde oluşan gülümseme biraz daha büyürken gayet sakin bir şekil de “Hangi eşim? Ben boşanalı çok oluyor. Eşimle beni suçladığınız konuların ne alakası var.” Dedi.

Sesi öylesine buz gibiydi ki polis memuru adama hayretle bakıyordu. Eli yumruk olmuş adama geçirmeyi bile istiyordu ama mesleğine aykırı olduğu için yapamıyordu. Oturduğu yerden hızla kalkıp “İstediğiniz kadar sessizliğe gömülün Bayan parkı bulacağım ve sizin aleyhinize konuşmasını sağlayacağım!” dedi. Kendinden emin konuşan adama sadece alayla gülüyordu.

Polis memuru hızla odadan çıkıp “Avukatı dâhil olmak üzere kimseyle görüştürülmeyecek!” dedi. Polis karakolu yeterince karma karışıktı bir de bu olay tam olmuştu. Dışarıda ki gazetecilere şöyle bir bakıp iç çekti. “Ne büyük haber ama!” diye söylenip leş kargaları olarak gördüğü muhabirleri pas geçip arabasına kuruldu. Hastaneye gidip Hye su’yu görmeli ve ifadesini bizzat almalıydı.

Genç kadın intihar ettiğine göre mutlaka onun konuşacağını düşünüyordu. Cep telefonunu çıkartıp hastaneyi arayacaktı ki karşıdan gelen araçla polis memuru hızla direksiyonu kırdı. Ne olduğunu anlayamadan ağaca çarparken ters istikametten gelen aracın hızla gözden kayboluşuna şahit oldu. Eli göğsüne giderken başında hafif bir sızı vardı…

**

Hye su yavaşça gözlerini açtığında bir elin ağzını kapattığını fark etti. Hızla doğrulmaya çalışırken Karşısında duran adam başını hayır der gibi sallıyordu. Hye su’yun bakışları önce karnına baskı yapan silaha kaydı. Hemen arkasından koltukta uyuya kalan İl sung’a. Korku ile gözleri büyümüştü şimdi. Başıyla sessiz kalacağını onaylayarak ağzında duran elleri itti.

Ne yaparsa yapsın kurtulmanın bir yolu yoktu. Adam kızın kolundan kavradığı gibi yataktan çıkardı. Kızın koluna takılı olan serumu ise bir hamlede çekip çıkarmıştı. Genç kız dişlerini sıkarak acıyı bastırmaya çalıştı. Sessiz olmaya çalışıyordu. Üzgün bakışlarını kısa süreli de olsa bebek gibi uyuyan İl sung’a dikti. İçinden “daha çok hatıramız olmalıydı…” dedi. Dayanabilmek için daha çok hatıraya ihtiyacı olurdu. Sürgülü kapıyı elinden geldiğince sessiz çekip kendini dışarı attı. Silah şimdi Tea Hyun ile böğrü arasındaydı.

Tedbirli davranmak zorundaydı. Önceden ölmek istemişti ama şimdi yaşamak istiyordu. Adamın yönlendirmeleri ile asansöre binip dikkatle yüzüne baktı. Gözlerinde belirgin olan öfke insanın tüylerini diken diken edebilirdi. Fısıltı ile “Lütfen…” dedi ama Tea; kızın yüzüne hızla tokat’ı indirip diğer eliyle sarı saçları kavradı. Parmak aralarına sıkışan saçları çekerken burnundan soluyor onu öldürme isteği ile yanıp tutuşuyordu.

Şimdi genç kadının bedeni asansörün duvarına yapışmış haldeydi. Tea hyun dişlerini sıkarak “Seni uyarmıştım!” dedi. “Beni rezil etmemen yarı yolda bırakmaman için uyarmıştım.” Gram acımıyordu karşısında duran kadına. Tın diye açılan asansörle kızın kolundan yakaladığı gibi sürükleyerek çıkardı. Bitkin bedeni sadece sürüklenebilirdi. Çok fazla kan kaybettiği için bedeni uyuşuktu. Ve muhtemelen vücuduna giren kana uyum sağlamamıştı bedeni.

KAÇAK GELİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin