6.BÖLÜM: KALABALIĞIN İÇİNDEKİ YALNIZ

559K 16.5K 3.6K
                                    

"Kız nefes alıyor ama bence öldü..."

Bilincim yavaş yavaş yerine gelirken göz kapaklarımı aralamaya çalıştım. Üzerine yük binmiş gibi ağırlaşmışlardı.

"Ya abi, ben cidden fena halde sıkıldım. Lütfen gelip beni alın buradan, bu kızın uyanacağı yok ki kaçsın..."

Ansızın zihnime birkaç görüntü düştü. Elif'in evine gitmemiz, kılık değiştirmem, Deniz'le caddede yürüyüşümüz, Deniz'in koşmaya başlaması ve gözlerimin kararması...

Oflayarak gözlerimi araladım. "Gerçekten mi ya?"

"Dur dur, uyandı!" diyerek telefonu kapattı.

"Kaçıracak kimseyi bulamayıp beni mi kaçırdınız gerçekten?" diye sorup görüşümün netleşmesi için gözlerimi birkaç kez açıp kapattım. Ardından bana sırıtarak yaklaşan ve biraz önceki sesin sahibini gördüm.

Selman'ı. 

"Ay sonunda uyandın!" diye neşeyle konuştan sonra "Sıkıntıdan ölmeme üç dakika falan kalmıştı," diye devam ederek ayaklarımın ucuna bağdaş kurarak oturdu.

Ona şaşkın şaşkın bakmaya devam etmek yerine etrafıma bakındım. Devasa büyüklükteki bir salonun ortasında tahtadan yapma bir sandalyede oturuyordum. Ellerim ve ayaklarımın birbirine bağlı olduğu yetmezmiş gibi bedenim de sandalyeye bağlanmıştı. Salondaki mobilyalar antika gibi duruyordu ve duvarlar ahşaptan yapılmıştı. Odanın kendine has ağır bir kokusu vardı ve şöminede yanan odunların çıkardığı sesler, sanki romantik bir filmin başrolündeymişim gibi hissettiriyordu. Ortam gerçekten çok güzeldi, tabii kaçırılmış olduğum gerçeğini bir kenara bırakabilirsek...

Ayak ucumda bağdaş kurarak oturan, dirseklerini dizlerine ve çenesini de avuç içlerine yaslayarak bana pişkin bir sırıtmayla bakan Gay Boy gerçeği de vardı ki bu en absürt olanıydı.

"Lan manyak!" diye söze başladım. "Neden kaçırdın beni? Hani biz dosttuk?"

"Seni kaçırdığım için özür dilerim ama emir büyük yerdendi."

Ne diyeceğimi bilemeyerek hayret eder gibi ona bakmaya devam ettim. Söylediği cümlede beni şaşırtan tek nokta, beni kaçırdığı için benden özür dilemiş olmasıydı. Yani sonuçta kim kaçırdığı kişiden özür dilemek gibi bir davranışta bulunurdu ki?

"Özür dilemene gerek yok da yani şimdi..."

"Aç mısın?" diye sordu, cevaplamak için dudaklarımı aralayacağım sırada, "Vallahi ben çok açım," diye devam etti.

"Biraz," dediğimde oturduğu yerden kalktı. Kim bilir ne zamandan beri buradaydım... Hissettiğim bel ağrısına bakılacak olursa uzun zaman olmuştu.

"Ben hemen ikimize de güzel bir yemek yapıp gelirim," diyerek ayağa kalktı.

Alnıma düşerek gözlerimi kapatan perçemlerim için elimi kaldırmak istedim fakat bağlı olduğum için yapamadım ve olayın ciddiyetinin farkına vararak bu kez daha sakin bir ses tonuyla, "Beni, kim, neden kaçırmanı istedi?" diye sordum.

"Umut Güven. Nedenini bilmiyorum."

Buna inanamıyordum. Koskoca cadde sahibinin benimle ne gibi bir derdi olabilir ki? Sıradan bir lise öğrencisiydim sadece.

Hayır yani benimle bir derdi varsa bile bunu karşılıklı oturup halledemez miydik? O kadar büyük bir meseleyse bile insan kaçırmak da neyin nesiydi? Hangi devirde yaşıyorduk yahu!

SOLUCAN 1 ve 2. KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin