19.Bölüm

166 3 0
                                    

“hadi kaçalım… Sadece senin ve benim olacağımız bir yere…”

İl sung hafifçe başıyla onayladı kızı. Abisinin ani çıkışından bu yana endişeliydi ama ağzını dahi açamıyordu. Gözlerinin önünde bir şeyler gerçekleşiyordu ama onun ne olduğunu bile sorgulamıyordu. Sadece doğru anı bekliyordu.

Kızın ellerini kavrayıp hızla kapıya doğru sürüklediği sırada duyduğu sesle olduğu yerde çakılı kaldı. Duyduğu sesin doğru olup olmadığını teyit etmek için bakışlarını hye suya çevirdi. O da donuk bakışlarla il sung’a bakıyordu. Eli il sung’un eli içinde terliyordu. Korkudan gözleri irileşmişti. Birkaç adım geri atıp “ne yapacağız…” diye soludu.

Aynı anda açılan kapı seslerini ve aynı anda sertçe kanışlarını duyabiliyorlardı. İl sung kapının aksi yönüne doğru yürürken aynı seslerin bahçe kapısından da geldiğini duydu. Yolun sonuydu artık… Kaçmak denilen şey şu andan itibaren imkânsızdı. Endişe ile kıza baktı. Onu koruyacağına söz vermişti ama şimdi elinden bir şey gelmiyordu.

Kızı kendine çekip doğrudan gözlerine baktı. Bugün biri bu evden çıkacaktı ve o kesinlikle hye su olmalıydı. Korkuyla parlayan gözlere bakarken önce kızın dudaklarına uzandı… Masum dudaklardan aldığı masum öpücüğü hayatının son öpücüğü olarak düşündü il sung.

Sevdiği kadın için hayatından vazgeçiyordu ve bu yaptığı iş içinde kendiyle gurur duyuyordu. Yavaşça dudaklarını geri çekip doğrudan gözlerinin içine baktı kızın.

“Beni dinle hye su…” diye soludu kırık bir sesle. İri iri olmuş gözlere bakarken yüreği sızlıyordu.

“Şimdi buradan çıkıp gideceksin. Kapının arkasına saklan ve sana talimat vermemi bekle… Seni buradan mutlaka çıkaracağım.”

İrileşen gözlerden akan yaşları yavaşça silip onu kapının arkasına doğru iteledi. Ama kız inatla il sung’un koluna yapışmış bir halde “sensiz olmaz.” Diyordu. Anlayabiliyordu. Buradan sadece bir kişi çıkabilirdi. Belki de bir çıkış olmayacaktı. Bu düşünce ile başını iki yana salladı.

İl sung’un yeniden kolunu kavrayıp “Beni dinle il sung.” Dedi.

Biliyordu ki söyleyeceği sözleri kabul etmeyecekti bu çelimsiz, sırık adam. Ama yine de denemeliydi.

“Bırak beni… Bırak gideyim. Bir gün yeniden görüş…”

“hayır. Hayır, jessica! sadece beni dinle. Buradan çıkacaksın…”

Yeniden kızı kapıya doğru iterken zaman daralıyordu. Dışarıdan gelen birkaç adamın sesini duyabiliyordu. Bahçede çıkan çıtırtıları duyabiliyordu. Evin etrafı sarılmıştı. Tam o sırada kader bir anda değişmişti işte. Cama birinin vurduğunu duydu il sung. Merakla o tarafa baktığın da gördüğü şeyle gözleri irileşti. Aynı anda hye su da bakmış ve şaşkınlıkla camda acele etmeleri işaret eden adamı görmüştü.

Şaşkınlıkla “Chin ho…” dedi hye su. Onun bir anda ortaya çıkmasına anlam veremiyordu. İl sung’un hızla camı açışına şahit oldu. Bu saçmalıktı. O kadar şaşırmıştı ki olduğu yerden ayrılamıyordu. Sonunda kendine gelip endişe ile “Burada ne arıyorsun sen!” diye çıkıştı kısık bir sesle. Onu burada olması birden fazla kötü olayın işaretiydi.

“Seni buradan çıkra biliri...” Dedi elini hye suya uzatarak Chin ho. Kıza elini uzatırken de yanında duran adama bakıyordu. Sadece bir kişiye yardım edebilirdi Chin ho. Aklında bir plan vardı ve bu planda kazanan kişi il sung değildi. Beklediği cevabı aldığı an elini yeniden hye suya uzatıp “acele etmeliyiz!” dedi.

KAÇAK GELİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin