26.BÖLÜM: OYUN BİTTİ

538K 20.4K 7.2K
                                    

26.BÖLÜM: "OYUN BİTTİ"

Kıvanç'ı görmeyeli, onunla konuşmayalı tam bir hafta oluyordu. Neden bilmiyorum, o gün öylece çekip gitmesinden sonra ondan hiç haber alamadım.

Irmak'a olup biteni anlatınca "Evlenmeden olmaz!" dediğim için Kıvanç'ın beni bırakmış olabileceğini söyledi. Buna ihtimal bile vermedim çünkü Kıvanç'ın öyle biri olmadığını düşünüyordum. Sonra ısrarlarım üzerine, Ozan'a sordu ve Ozan da hiçbir şey bilmediğini söyledi.

Mesajlarıma ve aramalarıma dönüş alamayınca son çare olarak onu görebilmek için Bordo Caddesi'ne kadar gittim. Her zamanki gibi Dolap Bar'da takıldığını düşünüyordum. Gay Boy lakabıyla tanıdığım barmen, Kıvanç'ın sahneye çıkacağını söyleyince sahnenin yerini sordum, koşmaya başladım.

Nihayet bir haftanın ardından onu sahnede, yüksek boy sandalyenin üzerinde otururken buldum. Önündeki ayaklı mikrofona tutunmuş, müziğin başlamasını bekliyordu. Onu ne kadar özlediğimi fark ederken adım atmak istedim ama yapmadım.

Az sonra yanına sarışın, en az onun kadar uzun bir çocuk geldi ve kulağına bir şeyler fısıldadı. Kıvanç başını sallarken çocuk konuşmaya devam etti, gittiğindeyse Kıvanç'ın gözleri, şarkı söylemesini bekleyen insanlarda gezindi ve sanırım kalabalığa rağmen beni gördü. Çünkü bir süre gözleri benim olduğum tarafta takılı kaldı. Ardından orkestraya dönüp bir şeyler söyledi.

Tekrar bizlere döndüğünde, mikrofonu nazikçe tutmuş ve gözlerini kapatmıştı. İlk kez Kıvanç'ın sesinden Teoman'ın bir şarkısını dinleyecektim.

"Yanarım, bir sigara gibi,

Küllerim dağılır...

Sönerim çünkü ateşim,

İzmarite dayanır."

Başka hangi şarkı Kıvanç'ı böylesine güzel anlatabilirdi?

"N'apim, tabiatım böyle..."

Hikâyesi olmayan şarkıları seslendirmediğini daha söylediği ilk şarkıyı dinlediğimde anlamıştım.

Gözlerini açtı, şarkının ikinci ve üçüncü kıtasını tekrar söyledi. Ama benim olduğum tarafa bir kez bile bakmadı. Şarkının son kıtasına geçerken gözlerini kapatmadan hemen önce, bir anlığına benim olduğum tarafa baktı sandım fakat hayır, yanılıyordum.

Oturduğu yerden kalktı ve aldığı alkışlarla beraber sahneden indi. Yanımdan öylece geçip gideceğini sanıyordum ki olduğum tarafa hiç bakmamasına rağmen yanımdan geçerken bileğimden yakalayarak beni de peşinden sürüklemeye başladı.

Şimdiyse kahve çekirdeğinin en koyu tonunu sahiplenen gözler benim üzerimdeyken, günlerdir ona söylemek için beklettiğim onca söz dilimin ucundan bir anda uçup gitti.

Çekmece'de, onun yatağının ayakucunda oturuyordum. Benden birkaç metre uzakta ayakta dikiliyor ve gözleri öfkeyle bana bakıyordu. Ne yaptığımı bilmiyordum, onu bu kadar öfkelendirecek bir şey yaptığımı da sanmıyordum aslında fakat gözlerine bakacak olursak, bir şeyler yapmış olmalıydım.

"Kıvanç..." diye fısıldadım. "Neler oluyor?"

"Sana inandım," dedi birden. Kaşlarım hafifçe yukarıya doğru kalktı, neden bahsettiğini anlamıyordum. "Sana şans verdim," diye devam ettiğinde kurduğu her yeni cümlenin altında bir hayal kırıklığının olduğunu hissettim. "Sana kendimi açtım." Ne yaptığımı soracağım anda dudakları tekrar aralandı. Omuzlarını kaldırıp indirirken "Bana âşık değilsin ki sen," deyince dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Nasıl olur da benim ona âşık olmadığımı düşünürdü? "Hoşlanmıyorsun bile!"

SOLUCAN 1 ve 2. KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin