25.BÖLÜM: AŞK İÇİN ÖLMEK

558K 23.9K 1.5K
                                    

25.BÖLÜM: "AŞK İÇİN ÖLMEK"

"Kısır günü aşkına!"

Batu, yaptığı kısırı büyük bir dikkatle tabaklara doldururken Irmak da yanına koymak için salatalık turşularını doğruyordu. Ben masayı kurmakla meşgulken Deniz'in yaptığı tek şey masanın başköşesine geçip oturmak oldu. Tabii, kucağına servis peçetesini açarak sermesini ve önüne koyduğum çatalı eline alarak kısır tabağının beklemeye başlamasını saymazsak...

"Bu dümbelek neden oturuyor?" diye sorunca Batu, sırıttım. Fakat Deniz, bakışlarını bir an olsun kısır kabından ayırmadan sessiz kalmaya devam edince Batu da işine döndü.

O sırada Cem'i mutfak kapısına yakın duran, büyük çiçek saksının yanında kurbağa misali oturur vaziyette görünce "Cem!" diye bağırdım. "O halin ne?"

İrileştirdiğim gözlerime sevinçle baktı. "Allah'ım, şükürler olsun biri beni de fark etti!" Ardından oturduğu yerden kalkarak Deniz'in yanına geçti. "Ulan, kaç dakikadır çömmüşüm oraya, biriniz de gelip niye çömdün diye sormadınız hiç... Yazıklar olsun size! Nehir de olmasa pozisyondan dolayı işememe ramak kalmıştı."

"Çömmek mi dedi o?" diye sordu Irmak, elindeki bıçağı Cem'e doğrultmuşken.

Cem, söylediği kelime için gururlanıp göğsünü kabartarak Irmak'ı onayladığında Irmak suratını buruşturarak önüne döndü.

"Nehir, çayı sen demler misin?" diye sorunca Batu, kaynamaya başlayan suyun başına geçtim. Nasıl yapacağımı daha önce anlatmıştı. İki kaşık çay otuyla iş tamamdı.

"Gençler, altın günü mü yapıyoruz yoksa kısır günü mü?" diye sordu Cem.

"Kısır günü," diye cevapladım.

Önüne konulan tabağa yumulmak yerine isyan edercesine bağırmaya başladı. Batu kafasına şaplak atınca anında suttu. Kafasını acımış gibi ovuştururken "Ama Deniz bana altın günü yapacağımızı söylemişti," dedi. Hayal kırıklığına uğraşmışa benziyordu.

Üçümüz de işimizi bırakıp Deniz'e döndük, bizden cesaret alarak Cem de öfkeli bakışlarını Deniz'in üzerine dikti. Karşılığında ufak bir omuz silkme ve "Aynı şey değil mi?" şeklinde bir soru aldık.

"Nasıl aynı şey ya?" diye sordu Cem. Irmak doğradığı salatalıkları kısır tabaklarına dizerken Batu dolaptan bardak çıkarıyordu. "Kısır gününde kısır, altın gününde de altın götürülmüyor mu?"

Cem'in sorduğu sorudan sonra Deniz dâhil hepimiz kahkahalarla gülmeye başladık.

"Bir dakika, bir dakika..." dedi Batu, kahkahasını önlemeye çalışıyordu. "Altın günü yapacağımızı sanarak geldiğine göre, senin şimdi yanında altın mı var?"

"Yok, canım," diyerek gözlerini kaçırdı. "Ne alakası var?" diye devam edince duraksız gülmeye başladık.

En sonunda Batu'nun ısrarları sonucunda cebinden çıkardığı altın kutusunu masaya bıraktı. Batu gülmemek için dudaklarını ısırırken altın kutusunu açtı ve içindeki tam altını çıkararak bizlere gösterdi.

Dalga geçercesine "Sahte mi lan o?" diye konuşan Deniz'in ardından, "Oha, nereden bildin?" diye sorunca Cem, Batu ısırdığı dudaklarını serbest bıraktı ve kahkaha atmaya kaldığı yerden devam etti.

"Ya, gülmeyin..." dedi Cem her an ağlayacakmış gibi. "Annem ne zaman altın gününe gitse yanında hep altın götürüyor. Ona altın günü yapacağımızı bir türlü söyleyemeyince ve üstüne para da isteyemeyince elim boş gelmeyeyim diye evin köşesindeki bakkaldan sahte altın satın aldım."

SOLUCAN 1 ve 2. KitapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin