Bölüm 33 - Cehennem

65.7K 2.4K 251
                                    

Uyarı; Bu bölüm bir miktar cinsellik barındırır. Elimden geldiğince kapalı yazmaya çalıştım fakat bu uyarı koymakta fayda var. Ve ikinci olarak sansür kullanmadım. 

Lavanta kokusu tüm duyularıma nüfuz ederken birkaç saniye üzerimdeki ağırlığın farkına varamadım. Gözlerimi aralamak için çabalarken kaslarımın her birinin ayrı bir isyan başlattığını ve gerildiğini hissettim. Bacağımdaki acı hala tazeydi, ağzımda serumlardan kaynaklanan iğrenç ilaç tadı vardı. Acıyla diğer tarafıma döndüm fakat bu kez de aşırı aydınlık beni rahatsız etmişti. Elimi gözümün önüne perdeleyip yorganı başıma kadar çektim. Lavanta kokusu beni mutlu ediyordu.  

Dün gece film şeridi gibi gözümün önünden geçerken neler yaptığımı hatırlamıştım. Sırf Christopher'a ulaşmak için kendimi bıçaklamıştım. Hangi mantık bunu yapardı ki? Bir daha asla ama asla sarhoş olmamayı kendime not ettikten sonra beyaz yorganı başımın üzerinden kaldırdım ve kamaşan gözlerime aldırmadan odayı süzdüm. Benim için ayarladığı odadaydım. Christopher'laydım. Peki bu ne kadar doğruydu? Aptal biralar, beynimi sulandırmıştı. Doğru olan bu şekilde Christopher'ın kafesine düşmem değildi, orta yolda buluşmamız gerekliydi. 

Bacaklarımı yataktan sarkıttıktan sonra yağlanmış ve denizin tuz ve yosun kokusunu emmiş saçlarımı karıştırarak başımı ellerimin arasına düşürdüm. Bir daha asla içki içmeyecektim. Nasıl olur da... Kahretsin. 

Dirseğimin bacağımdaki sızıya denk gelmesiyle inledim, yara hala tazeydi. Sızlayan yaraya sanki iyi gelecekmiş gibi üfledim, üflemem yanma hissini geçirmiyordu. Dişlerimi birbirine bastırarak bir kez daha kendime lanet ettim.  

Odamın kapısı açıldığında sanki yasak bir şeyi yaparken yakalanmış gibi ellerimi iki yanıma koyup yatağın çarşafını kavradım ve gözlerimi içeriye giren Christopher'a diktim. 

Düz ifadesi hiç erimeyecekmiş gibi yüzün duruyordu. Kibirli mi duruyordu? Hayır. Bir şeylerden mi tiksiniyordu? Hayır. Üzgün müydü? Hayır. Sinirli? Hayır. Bu bakış sadece Black bakışıydı, insanları koyu renginde boğabilecek kadar duygusuzdu. 

"Ben..." bana düz düz bakmayı sürdürürken sebepsiz durma ve yutkunma ihtiyacı hissettim. Gözlerimi bir şey arıyormuş gibi odanın içinde dolaştırırken onun bakışları yüzüme kenetliydi. Her an beni pataklayabileceği hissine kapılmıştım. 

"Sen..." diyerek beni konuşmaya teşvik etti. 

Bir kez daha yutkundum, boğazıma öyle büyük bir yumru oturmuştu ki ne kadar yutkunursam yutkunayım aşağı kaymıyordu. 

"Kanındaki alkol seviyesinden haberin var mıydı? Doktorun kanının pıhtılaşması için kaç doz ilaç verdiğini biliyor musun? Peki ne kadar kan kaybettiğini biliyor musun? Her şeyden önce neden kendini bıçakladığını biliyor musun?" diye sordu. Son sorusunun cevabını bekliyordu, belli ki kendisi cevaplandırmıştı ancak yeterli gelmemişti. 

Geceyi hatırlamaya zorladım kendimi, olaylardan emindim fakat hangi duyguların beni körleştirdiğini ya da neleri düşündüğümden emin olamıyordum. "Ben sadece..." dudaklarımı ıslattım. Ben ne? "Sadece..." Devam et, Melek. "Sanırım merhametine ihtiyacım var," diye mırıldandım fakat gözlerine bakamıyordum. 

"Sanırım merhametime ihtiyacın var," diye tekrarladı beni, sesindeki alaycılık öylesine kırıcı bir boyut almıştı ki utanmama sebep olmuştu. "Merhameti hak etmek için kendine zarar mı verdin?" diye sordu. Cevabını biliyordu fakat soruyordu. 

"Evet," diye fısıldadım. 

Çenemi kavrayarak başımı çok da nazik olmayacak bir tavırla kaldırdı ve gözlerini gözlerime kenetledi "Benim olan bir bedene zarar verme hakkını sana kim sundu?" diye sordu. 

Siyahın Vedası | TeslimiyetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin